Geçtiğimiz gün İstanbul’daki bir doktor arkadaşımdan telefon geldi.
Havadan sudan konuştuktan sonra da konu,
Yine döndü dolaştı,
Sağlık sistemine geldi.
O anlattıkça da,
Bana geldiler de,
Geldi…
11 milyon TL’yi (bizim kuşağa göre 11 trilyonu) cebine koyan bir müteahhit,
İstanbul’da özel bir hastane açmış;
İlkokulu zar zor bitiren zat-ı şahanemiz,
Hastanedeki tüm uzman doktorları her akşam toplar,
Bakın siz yıllarca okudunuz,
Ben ilkokuldan sonrasını bıraktım,
Siz eşek gibi ders çalıştınız,
Ben kafamı hiç zorlamadım,
Ama görüyorsunuz hepinizin maaşını ben veriyorum diye,
Göbeğini kaşıya kaşıya hayat hikâyesini anlatmaktaymış…
Arkadaşım:
“hadi bir kere anlattın be adam”,
“Tekrar tekrar anlatmak neyin nesi” diye bana dert yanarken;
Kendisine Ortadoğu’da yaşadığını hatırlatarak;
Yıllarca Hacettepe tıpta hastane mikrobu yutacağına,
O Karadenizli müteahhit gibi çimento tozu yutsa,
Durumun böyle olmayacağını,
Ona takılarak anlattım…
E ne demişler;
Kamış ses verince,
Ney oldum sanır,
İp gerilince,
Yay oldum sanır,
İnşaata bağlı bir ekonomide böyle müteahhit müsveddeleri de,
Adam oldum sanır…
Ama asla üzülmeyin,
Elbet adalet yerini bulacak,
Böyle zirzopların da,
Allah tez zamanda belasını verecek.
Demişti dersiniz.
*Cıbıl: Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne göre: “Yoksul, parasız, geçim darlığı çeken”