Beslenme çantasının içine özenle yerleştirdiği küçük yeşil eriklerle yola çıktı.
Okul zili çaldığında çoktan ana sınıfındaydı.
Elişi derslerindeki kabiliyeti ve olağanüstü zekâsı öğretmenlerinin gözünden kaçmadı.
Koca bir yılı, ilkokula başlamanın hayaliyle geçirdi.
İkinci sınıfta Ayşe’ye âşık oldu, sevdi, unuttu.
Beş koca yılın ardından anadolu lisesi sınavlarını kazanarak ortaokulun yolunu tuttu.
Müthiş zekiydi. Hekim olmayı düşlemeye başladı.
Lisenin ardından üniversite sınavlarında da olağanüstü bir başarı göstererek tıp fakültesini kazandı.
Tıp zorluydu, çetindi ama o azimliydi…
Göğüs cerrahisi uzmanı olacak, hastalara şifa dağıtacaktı.
Dediği gibi de oldu.
Tıpta uzmanlık sınavını kazanarak kendini göğüs cerrahisinde buldu.
Ondan mutlusu yoktu.
Ve küçük yeşil eriklerle başlayıp, büyük umutlarla devam eden yirmi dört yılın sonunda göğüs cerrahisi uzmanı oldu.
Adı Ersin, soyadı Arslan’dı.
Bir katil tarafından 17 Nisan 2012 günü onlarca kez hunharca bıçaklandı. Hatta bunu yapan o kadar vahşiydi ki vücudundaki tüm kan akana kadar Ersin’in üstünden ayrılmadı.
Fazlasını yazamayacağım…
Mahkeme görüldü, karar verildi…
Sussam olmayacak, susmasam olmaz.
Ama adalet bu değil!
Yirmi dört yıllık olağanüstü emeğe, yirmi dört yıl ceza verildi.
Hatta 17 Nisan 2028’de katilin tahliye edileceği söylendi.
Bunu benim vicdanım kabul etmiyor.
Sizin ediyorsa, eyvallah!
x x x
Geçtiğimiz yıllarda Türkiye’de on binlerce şiddet olayı gerçekleşti;
Ne bir adım atıldı,
Ne bir yasa yapıldı…
Türkiye’de sağlık çalışanları ölüme terk edildi.
Soruyorum size:
Canımızı koruyacak mısınız?
Yoksa bizim adımızı da bir hastaneye vererek olayı kapatacak mısınız?