Hayatın en hüzünlü anı,
Mevsimine kapıldığın hekimliğin,
Polikliniğinde açabilecek bir çiçek olmadığını anladığın andır,
Bırak gitsin, bırak git…
xxx
Bırakıp gidelim mi? Kalalım mı yoksa?
Bilmiyoruz, bilemiyoruz ne yapalım.
Hergün değişen şartlar, kanunlar, yönetmelikler, genelgeler…
Tam da hekim olunacak zamanı bulmuşuz bence.
Artık bizden iyi yönetmelik okuyan yok memlekette.
Değişikliğin değişikliğinin değişikliği ile geçiyor hayatımız.
Ya da birileri dalga geçiyor bizimle.
Dört yıl diye girdiğiniz kadın doğum beş yıla, beş yıl diye girdiğiniz beyin cerrahi altı yıla çıkabiliyor her an.
Tababetimiz bile orta doğuya benziyor vesselam.
Yüz, kol, bacak nakline değil, akla fikre ihtiyacımız var sadece.
xxx
14 Mart 1827’e dönmek istiyorum.
Hani hem cerrah hem dahiliyeci olunan, harrison’ın yazılmadığı yıllara.
Yabancı hekimlerin ağzının içine bakmayalım diye, Sultan II.Mahmut’un tüm tabipler benim mesuliyetimdedir diye ferman yazdığı yıllara.
Gariban Müslümanlar açıkta kalmasın diye, İzmir Vali’sinin fesini ortaya koyup, hastane açmak için para topladığı yıllara.
İşgal kuvvetlerine inat, tıp balosu düzenlenen yıllara.
Şiddetten değil, düşman kurşunuyla “onurlu” öldüğümüz yıllara.
En azından umudumuzu kaybetmediğimiz, hekim olmaktan gurur duyduğumuz yıllara.
Şahane günler yaşıyoruz, gerçekten şahane.
Kutlu olsun yıldönümün mekteb-i tıbbiyeyi şahane!!!
“Bu sefer okunmasın diye yazdım” için bir yanıt
harika bir yazı olmuş,herkesin diline dolanmış gereksiz sözleri kullanmadan derdimizi anlattığın ve duygularımıza tercüman olduğun için çok teşekkürler