Kategoriler
Köşe Yazılarım

Sesimi duyan var mı? *önemli

Bu satırların konusu sensin!

Hani o hastanede çalışan;

Hekim, hemşire, sağlık memuru;

Vesairesin…

Atmıyorum baştan söyleyim:

Hatta merak ediyorum,

Kendin için ne kadar değerlisin?

x x x

Sorum şu:

Çalıştığın hastane,

Deprem için güvenli mi?

Deprem testi yapıldı mı?

Yapıldıysa sonuçları açıklandı mı?

Açıklanmadıysa neden açıklanmadı?

Ömrünün büyük kısmını geçirdiğin yerde;

Gerekli tedbirler alındı mı?

Alınmadıysa neden alınmadı?

Bu satırları belki okudun,

Belki de umursamadın,

O halde sorarım sana;

Bu kader midir?

Yoksa sağlık çalışanı olmanın fıtratı,

Göçük altında ölmek midir?

Lütfen bu soruları idareye sor,

Bu satırları herkesle paylaş;

Ne derler?

“Kader diyemezsin,

Sen kendin ettin!”

x x x

Biliyorum sormayacaksın,

Ben o zaman Sayın Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’na soruyorum:

Türkiye’deki hastane binaları deprem için güvenli mi?

Ya da başka bir deyişle:

“Orada sesimi duyan var mı?”

Demeden…

Kategoriler
Köşe Yazılarım

Soma: Kanun 151

Bugün cenazemiz vardı;
Çok üzgündüm…
Soma’nın acısı ise,
Tuz biber oldu herşeye;
Gözlerim yaşlı yazıyorum,
Lütfen kusura bakmayın!

Gariptir Türkiye…
Hem de ne garip…

1683’de Viyana’dan topuklayarak kaçan Atalarımız,
Sakarya’nın doğusuna kadar gerilemiş,
Öz vatanında işgal edilmiş haldedir…
13 Eylül 1921’de,
Türkiye’nin kesin zaferi ile sonuçlanan savaş,
Stratejide yeni bir dönem açmış,
Hatt-ı müdafaa’dan,
Sath-ı müdafaa’ya geçilmiş,
Ve vatanın her bir metrekaresi kutsal addetilmiştir.

İşte böylesine bir kaosun içinde,
Mustafa Kemal’in emriyle,
10 Eylül 1921’de,
151 sayılı kanun çıkarılmış,
Başta Ereğli madencileri olmak üzere,
Tüm maden işçilerinin haklarına ilişkin düzenlemeye gidilmiştir.

Madendeki işçilerin eğitim göreceği mektepten,
Namaz kılacağı Camii’ye kadar pek çok nokta düşünülmüş,
Günde sekiz saatten fazla mesai ise kati suretle yasaklanmıştır.

Kayıplarla beraber kırk bin vatandaşımızı yitirdiğimiz bir dönemde,
Üç beş(!) işçi için yapılan bu düzenleme,
Oldukça manidardır…

Ne denir:
Savaşırken bile her şeyi düşünen bir Lider’den;
Büyüyen bir Türkiye’ye(!)

Acımız çok büyük,
Acımız çok taze;
Başımız sağolsun,
Ama artık aklımızı başımıza devşirelim!
Ve ne olur;
Hiç yoluna ölümlerle,
Kahrolmayalım!


Uz.Dr. Özgür NİFLİOĞLU
Hekimlerin Sosyal Medya Platformu
asistanhekim.org Kurucusu

Kategoriler
Köşe Yazılarım

İsmet Yılmaz’a açık mektup

Türkiye’nin dört bir tarafına yayılmış hastaneler,

Yine Türkiye’nin dört bir tarafında,

Asker sivil ayrımı yapmaksızın,

Nitelikli sağlık hizmeti sunmaktadır.

Kaldı ki,

Yine Türkiye’nin dört bir tarafındaki üniversitelerden mezun olan doktorlar,

Mecburi hizmete tabi tutulmakta,

Hekim ihtiyacı olan yerlerdeki halkın sağlık ihtiyacı,

Sorunsuz bir şekilde karşılanmaktadır…

x x x

Kısacası doktorlar hali hazırda devlet hizmeti yükümlüsüdür.

Ve bu yükümlülük Anayasamıza göre bir nevi askerliktir!

Ancak hekimlerin bu vazifesi askerlikten sayılmamakta,

Kanun nezdinde ciddi bir eşitsizliğe sebep olmaktadır.

Hal böyle iken;

Asker sivil ayrımı yapmadan,

Halkına canıyla başıyla,

Dağda, tepede, ovada,

Sağlık hizmeti sunan insanları,

Bedelli Askerlik bekleyen dört milyon vatandaş nezdinde hedef göstermek,

Kelimenin tek anlamıyla talihsizliktir.

x x x

Bir doktorun binlerce hastanın sorumluluğunu aldığı ülkemizde,

Yüz otuz doktorun mevcut vazifelerinden alıkonulması demek,

Yüzbinlerce vatandaşa,

Sağlık hizmeti sunamamak demektir.

Ordunun hekim ihtiyacının çözümü,

Vatandaşı mağdur etmekten geçmemektedir.

x x x

Son olarak,

Robotik Cerrahi neden vardır bilir misiniz?

Robotik Cerrahi,

Milyonlarca dolara yetiştirilen cerrahların,

Bombalara maruz kalmadan,

“Sadece oturdukları yerden”,

Kıtalararası ameliyat yapabilmeleri için vardır.

Bu teknoloji,

İlk olarak Irak Savaşı’nda denenmiş,

New York’taki hekimler,

Bağdat’taki yaralı askerleri,

Hiç Bağdat’a gitmeden,

Çalıştıkları hastaneden,

Yani oturdukları yerden ameliyat etmiştir.

x x x

Sözün özü;

Güçlü Türkiye,

Profesyonel ordu ile taçlanmalıdır.

Savunma işi,

Bu işin profesyonellerine bırakılmalı,

Üreten Türkiye’nin genç vatandaşları için de,

Bir an önce Bedelli Askerlik çalışmaları başlatılmalıdır.


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Neden Yazmıyorum?

Uzun zamandır yazmıyorum,
Aslında yazıyorum ama paylaşmıyorum…
Özgürce yazamadıktan,
Dilediğince yayamadıktan sonra
Dünyaları yazsan ne fayda!

xxx

Herşeye rağmen mutluyum!
Herşeye rağmen umutluyum!
Çünkü bugüne kadar aklımdan geçen ne varsa başardım.
Umarım bizden sonra gelecek kuşaklar da,
Türkiye’de tıbbı,
ve fitilini ateşlediğimiz asistan hekim hareketini bizden öte noktaya taşıyacaklar!
Bizler de onlara ilham vermek için belki de tozlu gazete yapraklarında bekliyor olacağız.
Bu bir veda değil aslında
ne bileyim:
Belki de bir ayrılık;
Yolu ve yolcusu “sizce” bilinmeyen bir istikamet!
Ama dedim ya;
Ben “bizle” başardım,
Şimdi daha iyisini başarma vakti;
Şimdi gençlere ilham verme vakti.
Şimdi gerçeğe etkili bir dokunuş vakti.
Şimdi ülkem için,
Yeniden doğma vakti!
Ama bence hepimiz için uyanma vakti!
Emin olun başaracağız…


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Bunu yazmasam içimde kalır

Bir köşe yazısı okudum da aklıma geldi.

Günlerden bir gün,
Telefonuma program yükleyecek oldum.
Aradım taradım programın “ücretlisini” buldum.
Tesadüf bu ya tam o sırada bir “tıp hocası” takıldı bana…
Öyle hoca ki “akıllı telefona” çeşit çeşit Kuran’ı Kerim’le doldurmakta…

Dedi ki “ne yapıyorsun?”
Dedim: “ne oldu ki?”
Dedi: “neden programa para ödüyorsun?”
Dedim: “neden ödemeyim?”
Dedi: “onun korsanı var!”
Dedim ki “bu kul hakkı değil midir?”
Dedi: “onlar Hristiyan-kafir sayılmaz korsan”
Dedim ki: “hak evrenseldir değil midir?”
Neyse böyle sürdü gitti…

Bu arada mevzu bahis miktar sadece iki lira…
Kısacası verdim parayı aldım programı amma,
Anladım ki mesele;
Ne akıllı telefon almak,
Ne de ona Kuran’ı Kerim kurmak…
Mesele yüklediğini okumak
Mesele aldığın telefon kadar akıllı olmak…
Mesele devrin adamı olup,
Devrin rüzgarına kapılmamak…
Mesele ne olursa olsun,
Kim olursa olsun,
Hakkı korumak…
Senin hırsızın benim hırsızım demeden,
Hukuksuzluk karşısında dimdik durmak…
Peki, şimdi sorarım size:
“Bu adamın yetiştireceği doktordan ne hayır gelir millete?”