Kategoriler
Köşe Yazılarım

Yoğun Bakım Yatak 3

“Aldığımız nefesi bile geri veriyorsak”, bu hayatta bizim olan ne ki?

Yüzlerce belki binlerce nefesin geri verilişine şahit oldum.

Necip Fazıl ustanın dediği gibi, aslında yaşadığımızı sandığımız dünya bize bile ait değildi.

Çoğu insan ölü bile görmemişken, biz kadavraların içindeki insanı görmekteydik.

Diğerleri çimlerdeyken, biz mezarlıktan “çalınan kafatasları” ile beraberdik.

Evde bir yıl geçirdim Mustafa Bey’in kafası ile. Kim olduğunu bilmem ama ona Mustafa derdim. Yazıyorum çok mu ağır gelecek “sizlere” korkuyorum ama gerçek bu. Ölüm herkesi korkutuyor ama tababeti öğrenmenin yolu “insanı” keşfetmekten geçiyor.

Bay Z’yi de anlatayım da, esas hikâyeye geçeyim.

Mavi gözlü sarı saçlı Bay Z. sol elinde yüzüğü, her an uykudan kalkıp bize fırça atacakmış gibi duran hali ve sessizliğe gömülen bir gerçek gibiydi silueti.

Bir sene yaşadık Bay Z ile. Sol eline taktığı yüzüğü sonsuz aşkının bir ifadesiydi sadece. Soğuk anatomi koridorlarında ne yürüdüğünü gördük, ne de bizi fırçaladığını Bay Z’nin. “Ölüm gerçekti aşk ebedîdi” onu keşfettik Bay Z’de…

Yazıyorum, çünkü doktorlar neden gülmüyor diyorsunuz anlamanızı istiyorum.

İzmir’i bilenler bilir;

Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, manzarası otel tadında olan bir hastanedir.

Bundan altı yıl önce yaşadığımız bir olayı ölümsüzleştirmek için yazıyorum bu satırları.

Amcanın adını inanın hatırlamıyorum ama “üç numaralı” yoğun bakım yatağındaki zayıf halini ve uzamış sakallarını hiç unutamıyorum.

Hoş sohbet ruhu mide kanserinden ölmek üzere olan bedeninin üstünde olan biriydi.

Bir gün beni çağırdı.

Yoğun bakım penceresine bakmamı istedi.

Körfezden gelen bembeyaz bir martı oradaydı.

Gözleri doldu.

“Nerelere gittim çocuk biliyor musun” dedi.

Güzel bir hayat geçirdim, çok güzel aşklarım ve çok güzel dostlarım oldu.

“Ve biliyor musun” dedi;

“Bundan üç gün sonra öleceğimi inan senden daha iyi” biliyorum.

“Şu martıyı görüyor musun?”

“Beni nerelere götürdü bilemezsin…”

“Ama sana şunu söylemeden ölmeyeceğim çocuk:

Seviyorsan vazgeçme, istiyorsan erteleme ve gidebiliyorsan asla geri dönme…”

“Şu ekmeği de al martıya ver,”

“Hadi bakayım…”

Aldım ekmeği martıya verdim. Martı da zaten bizi dinler gibiydi. Sanki uzak bir yerlerden bir haber getirmişti. Bilemezdim ki tabi…

Bu konuşmadan üç gün sonra “üç numaralı” yatakta yatan beden iyice fenalaştı. Bilinci yerindeydi ama bedenen başka yere intikal ettiği belliydi. Benim gözüme şöyle bir baktı. Bir an sol elini kaldırdı bir şeyleri işaret etti.

Martı o an oradaydı.

Zamanı gelince de önce “o” sonra da “martı” uçup gitti.

Hepimiz hayatımızın “sonlu” macerasının kimi zaman mutlu, kimi zaman hüzünlü “başrol” oyuncularıyız.

Aldığımız nefes bile bize ait değilse, bu mücadele ne diye?

Mutlu olmaya bakın,

Kendinize iyi bakın!


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Bu bir zorunluluktur!

Hekimler içinde bulundukları toplumun lideridir ve o toplumun başta sağlığı olmak üzere her faaliyetinden sorumludur!

Bu gerçek, tıbbın en temel öğretilerinden biridir.

Nasıl mı? bir örnekle anlatalım:

Siyaset de toplum sağlığını etkileyen en önemli konuların başında gelir. Örnek vermek gerekirse;

Yanlış siyaset ve politikalar hatalı ekonomi yönetimine sebep olarak o ülke vatandaşlarının düşük asgari ücretle açlık sınırı altında yaşamalarına sebep olabilir;

Bu durum o ülke vatandaşlarının temel gıda maddelerini başta sebze, meyve ve et olmak üzere yeterli miktarda alamamalarına sebep olabilir.
Böylesi bir süreçte gelecek nesiller ve aileler hastalanarak işsiz kalabilir, ülke ekonomisine katkı koyamayabilir. Dünyanın en büyük fabrikasına sahip olsanız bile işçiniz olmadan asla çalıştıramazsınız.

İşte oluşan bu kısır döngü yine topluma zarar ve ekonomik felaket olarak geri döner.

Sonuç olarak halkın içerisinde bizzat bulunan doktorlar, siyaset yapma; toplumu doğru yöne yönlendirme ve de ülkenin geleceğine sahip çıkma zorunluluğunu taşımaktadır.

Dolayısıyla siyasetin içerisinde bulunmayan hekim o topluma ihanet etmiş sayılır.


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Yer mi? Yemez!

Hangi cemaatin adamısın,

Hangi tarikatın müridisin?

İktidar partisinin hangi il-ilçe başkanının yeğenisin?

Peki, hangi soyadına sahipsin?

Hiçbiri değil misin?

O zaman bu ülkede ne bilim yapabilirsin,

Ne de ilim…

Türkiye’deki tüm bilim adamlarını toplasak,

Her şeye rağmen “direnen” azınlık bir kısmı hariç;

“Adam gibi bilim adamı” olan,

Sayılıdır diyebiliriz.

O zaman sormazlar mı adama,

Bu kadar hoca,

Pardon bu kadar hacı hoca;

Ne yapıyor üniversitelerde?

Pardon zaten bu ülkede bilimin başkanı,

Hayvanat bahçesi müdürü değil mi?

Bakmayın hayvanat bahçesi dediğime,

Bakın Çin’deki Beijing Hayvanat Bahçesi örneğine,

Pandaların soyu tükenmesin diye,

Harıl harıl çalışan bilim adamları gani…

Büyük devletlerin hepsinin bir pandası var;

Bizde ise “şemsiye ile keklik dürteni”.

Bitti mi?

Bitmedi…

Hadi bildiğimiz yoldan gidelim…

Tıbbı bitirdiniz Aziz Sancar gibi,

TUS’a girdiniz,

Hatalı mahkemelik sorularla sonucunuz değişebilir,

Ya da bazı siyasilerin dediği gibi sorular çalınmış bile olabilir…

Hatta aslında TUS’u kazandığınızı,

Mardin’de mecburi hizmetinizin bitmesine yakın öğrenmiş bile olabilirsiniz…

Çünkü Türkiye’de hukuk arkadan gelir…

Sizden önden gidersiniz…

Yani önce kazık yer,

Sonra yediğiniz kazığı çıkarmakla mücadele edersiniz…

Siz bu saçmalıklarla uğraşırken,

Mark Facebook’u kurar,

Stephan DNA kodlar,

NASA Mars’ta su arar;

Siz ise ülkenizde facebook twitter’ı kapatır,

Dünyayı dize getirirsiniz…

Bizden adam olur mu?

Neden olmasın?

Çok zeki milletiz vesselam…

Hem de Türküyle, Kürdüyle, Çerkeziyle, Lazıyla…

Pırıl pırıl bir milletiz!

Üniversiteleri özgürleştirin,

Siyasi kadroları temizleyin…

Bakın neler oluyor.

Bilim özgürlük ortamında gelişir,

Baskı ortamında körelir…

Soruyorum:

Yer mi?

Yemez!

 


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Güne Başlarken Sıcak Bir Tavsiye: ADAÇAYI…

Hem boğaz iltihabına karşı sizi korur; hem de güne zinde başlatır!

Adaçayı latince adıyla (Salvia pratensis) antibiyotik özelliği olan bir bitkidir. İçeriğindeki salvin ve carnosol bakterileri öldürürken; cineol öksürük kesici özelliğe sahiptir.

Bu sebeple erişkinlerde ve çocuklarda adaçayı “çok fazla” olmamak kaydıyla ve yeri geldiğinde “gargara” olarak da kullanılabilir.

* Özellikle hamileliğin ilk üç ayında bitki çayları tüketmeyin. Hamilelik dönemi boyunca tüketeceğiniz bitki çaylarını da sizi takip eden doktorunuza mutlaka danışın.

* Burada yazan bilgiler tavsiye niteliğindedir ve herhangi bir hastalığı teşhis amacı kesinlikle yoktur. Bir hastalığınız var ise, mutlaka bir hekime danışınız.

Kategoriler
Güncel Sağlık Bilgileri

Senin şişmanlığın hangi tip?

Bugüne kadar altı şişmanlık tipi tespit edildi. Peki, senin şişmanlığın hangi tip?

Tip 1 Şişmanlık

Aşırı yemek yemekten kaynaklanan şişmanlık, tedavisi en kolay olan tiptir. 

Tip 2 Şişmanlık (Stres Şişmanlığı)

Bu tipte aşırı tatlı yeme atakları görülür, tedavisi için diyet düzenlemesi gerekir. 

Tip 3 Şişmanlık (Gluten Şişmanlığı)

Genç kadınlar ile menopoz dönemindeki kadınlar bu tür şişmanlığa en hassas grubu oluşturur. Altında sigara, alkol ve hareketsizlik yatar.

Tip 4 Şişmanlık (Aterojenik Metabolik Şişmanlık)

Bu tip şişmanlığı olan insanlarda karın balon gibi şiştir. Vücuttaki bütün yağ karın bölgesinde depolanır. 

Tip 5 Şişmanlık (Venöz Dolaşım Bozukluğu Şişmanlığı)

Bu tip şişmanlık genellikle kalıtımsal şişmanlıktır. Bu hastaların bacak kısımlarında da kalınlaşma görülür. Egzersiz özellikle de koşma ve tırmanma bu tip hastalar için hayati öneme sahiptir.

Tip 6 Şişmanlık (Hareketsizlik Şişmanlığı)

Bu tip şişmanlık vücudun daha önce hareketliyken son dönemde hareketsiz kalan kısımlarında oluşur. Bu şişmanlık tipinde asla aç kalarak metabolizma hızınızı yavaşlatmamanız gerekir, aksi halde yağ yakım hızı yavaşlar.