Kategoriler
Köşe Yazılarım

Bugün 9 Eylül…

Bugün saray ve soytarılarının hesabının kesildiği gün…
Bugün Anadolu işgalini padişah bozuntusunun misafirleri diye takdim eden yandaş basının sonunun geldiği gün…
Bugün direnişçi Mustafa Kemal’e ve silah arkadaşlarına idam fermanı çıkaran sahte din âlimlerinin korkudan tir tir titrediği gün…
Bugün kutlu ve mutlu bir gün…
Bugün tüm Anadolu’nun el ele vererek memleketi tüm pisliklerden temizlediği gün…
Bugün dörtnala gelip uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı gün…
Mustafa Kemal’in Gençliğe Hitabe ’de dediği gibi:
İç düşmanlarımız olabilir,
Dış düşmanlarımız olabilir,
Hatta memlekette idareyi elinde tutan saray ve soytarıları halkın fukaralık içinde harap ve bitap düşmüş olmalarına gözünü kapayabilir,
Hatta ve hatta bu iktidar sahipleri kendi saltanatları ve kişisel çıkarları için düşmanlarla işbirliği içerisinde olabilir,
Tüm bu dehşet tablosu içerisinde,
Türkiye Cumhuriyeti evlatlarının tek bir görevi vardır!
Ne pahasına olursa olsun;
Sonucu ne olursa olsun,
İçinde bulunduğu durumu düşünmeden göreve atılmak…
Muhtaç olduğumuz kudret hepimizin içinde;
Korkmayın.
Vazgeçmeyin.
Bu ülke bizim.
Biz bu vatanı Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle hep beraber kurduk…
Birbirimize düşman olarak değil,
Düşmanımızı bilerek Kocatepe’den yola koyulduk…
Ne mutlu Anadolu’da kardeşçe ve barış içinde yaşayabilene…
Ne mutlu gerektiğinde gereğini yapmaktan çekinmeyecek olan milyonlarca yüreğe…


Kategoriler
Köşe Yazılarım

40 para 2 doktor

İki el silah sesi duyulur,
İki bembeyaz beden,
İki seksen yere uzanır…
Okuyacağınız bu hüzünlü hikaye,
Bugün bile yürekleri acıtır…

*

Cumhuriyet yeni kurulmuştur,
Ama İstanbul demir yolları Belçikalılarındır…
Genç Cumhuriyet bir karar çıkarır:
Bundan böyle üniversite öğrencilerine biletler,
Tam biletin yarı fiyatınadır!
Belçikalılar bu kararı sallamaz,
Öğrencilere indirimi uygulamaz,
Başlayan tartışmalar ise,
Şirketi hiç yıldırmaz.
Yine de yeni cumhuriyetin mağrur öğrenciler boş durmaz,
40 paralık seyahate asla 80 para bayılmaz!

*
Olaylar içinden çıkılmaz hale gelir;
Belçikalılar emniyet müdürlüğüne dilekçe verir,
Bundan böyle her tramvayda,
Bir sivil polis görevlendirilecektir.

*
Üç tıp öğrencisi kafa kafaya verir,
Eylemleri yayarak genişletir,
25 Kasım’da tüm üniversite öğrencileri aynı saatte tramvaya binecek,
40 paradan fazla ödemeyecektir.
Tıpçılar kafaya takmıştır bir kere,
Haklarından ödün vermeyecektir.

*

Planlanan saat gelir,
Onlarca istasyondan,
Yüzlerce üniversiteli,
Aynı anda tramvaylara 40 para verir!
Ancak tramvaylardan biri belçikalı şirketin önünde,
Birden duruverir,
Şirketten çıkan yabaniler,
Çıkan arbedede,
İki tıp öğrencisini oracıkta öldürüverir!
Cansız beyaz bedenleri yere uzanan,
Beyaz önlükleri kanla boyanan tıbbiyeliler,
Cumhuriyet’in ilk hekim şehitleridir…

*
Mesele Gazi’nin kulağına gelir,
Demiryolları yıllar içinde millileşir,
Öğrencilerin cebinde taşıdığı paso,
İşte bu mücadelenin neticesidir.


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Cıbıl Doktorlar

Geçtiğimiz gün İstanbul’daki bir doktor arkadaşımdan telefon geldi.

Havadan sudan konuştuktan sonra da konu,

Yine döndü dolaştı,

Sağlık sistemine geldi.

O anlattıkça da,

Bana geldiler de,

Geldi…

11 milyon TL’yi (bizim kuşağa göre 11 trilyonu) cebine koyan bir müteahhit,

İstanbul’da özel bir hastane açmış;

İlkokulu zar zor bitiren zat-ı şahanemiz,

Hastanedeki tüm uzman doktorları her akşam toplar,

Bakın siz yıllarca okudunuz,

Ben ilkokuldan sonrasını bıraktım,

Siz eşek gibi ders çalıştınız,

Ben kafamı hiç zorlamadım,

Ama görüyorsunuz hepinizin maaşını ben veriyorum diye,

Göbeğini kaşıya kaşıya hayat hikâyesini anlatmaktaymış…

Arkadaşım:

“hadi bir kere anlattın be adam”,

“Tekrar tekrar anlatmak neyin nesi” diye bana dert yanarken;

Kendisine Ortadoğu’da yaşadığını hatırlatarak;

Yıllarca Hacettepe tıpta hastane mikrobu yutacağına,

O Karadenizli müteahhit gibi çimento tozu yutsa,

Durumun böyle olmayacağını,

Ona takılarak anlattım…

E ne demişler;

Kamış ses verince,

Ney oldum sanır,

İp gerilince,

Yay oldum sanır,

İnşaata bağlı bir ekonomide böyle müteahhit müsveddeleri de,

Adam oldum sanır…

Ama asla üzülmeyin,

Elbet adalet yerini bulacak,

Böyle zirzopların da,

Allah tez zamanda belasını verecek.

Demişti dersiniz.

*Cıbıl: Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne göre: “Yoksul, parasız, geçim darlığı çeken”


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Dr. Sadık Ahmet neden öldü?

7 Ocak 1947’de Gümülcine’de doğdu…

Ankara’da başladığı tıbbı,

Selanik’te tamamladı…

Azınlık bir halkın,

Başarılı bir cerrahi uzmanı oldu…

Yılmadı vazgeçmedi,

Batı Trakya Türkleri’nin sesi oldu.

Ezildi, hor görüldü, ötelendi,

Üstüne 30 ay hapis cezasına gönderildi.

Ama demokrasi ve insan hakları mücadelesini,

Her daim devam ettirdi…

Halkına önder,

Ve ilk Batı Trakyalı milletvekili oldu…

Vekilliği de iptal oldu…Ama mahkeme kararıyla,

Konuşmasında “ben Türküm” dedi,

Yine hapse gönderildi.

1990’da Dostluk, Eşitlik ve Barış Partisi’ni kurdu,

Meclise girmemesi için,

Önüne %3’lük seçim barajı kuruldu…

Yine de yılmadı,

Özgürlük mücadelesini,

Uluslararası kamuoyuna taşıdı…

İçinde yanan hak ateşini,

Dünyayla tutuşturdu…

Mücadelesinin temelinde,

Lozan Barış Anlaşması yer almaktaydı…

Kazanılmış hakların iadesine adanan bir ömür,

Ne tesadüftür ki,

Lozan’ın 72. Yıl dönümünde,

24 Temmuz 1995’de

Şüpheli bir trafik kazasıyla son buldu…

48 yıllık kısacık bir ömre,

Hem cerrahiyi hem de hak arama mücadelesini sığdırdı,

Ama bu hikâye bize hiç anlatılmadı…

Bugünlerde Lozan’ı tedavülden kaldırmak isteyenler,

Güney sınırımızı delik deşik ettirenler;

Böyle yürekleri unuttu,

Unutturdu…

Biz hatırlatalım istedik…

Nur için de yat,

Mekanın cennet olsun;

Dr. Sadık Ahmet.

 


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Kamu spotu rezaleti!

Sizi genel seçimler öncesine götürmek istiyorum…

Hani o “topla, tüfekle, tankla” sağlıkta şiddeti önlüyoruz diyen,

Helikopterlerin uçuştuğu Sağlık Bakanlığı kamu spotunun yayınladığı günlere…

*izlemek isterseniz tıklayın

İşin nüktesi bir yana;
Sağlık Bakanlığı o kamu spotunda diyordu ki:
Ey kıymet bilmezler;
Size helikopter verdik,
Ambulans verdik,
Hatta evinizde sizi ziyaret eden doktor bile verdik…
Siz ne yaptınız?
Doktorları “hallettiniz”,
Oldu mu şimdi bu?

O anda görüntüye hilton oteli kıvamındaki hastane koridorunda,
Bir doktora azar basan kadın girer,
ve fondaki davudi ses,
Şunu bunu yaptık “hayırsızlar” demeye devam eder!

Bilmeyenler için söyleyelim;
Sağlıkta şiddete kamu spotu çekin önerisini getiren ve bunu TBMM komisyon tutanaklarına üstüne “basa basa” geçirten benim.
Ancak biz ne dedik…
Sizin beceriksiz kamu spotu ajansınız ne yaptı?

Gerçi hastanelerde ne olur biter bilmeyen,
Gece nöbette gelen binlerce acil olmayan vakayla vakit geçirmeyen,
Taşradaki doktorunu bir kez bile olsun ziyaret etmeyen,
Başta asistanhekim.org olmak üzere günde on binlerce hekimin ziyaret ettiği platformlarda gezmeyenlerin,
Bu kadar ruhsuz bir iş ortaya koymasına hiç şaşırmıyorum!

Her neyse,
Okuyup öğrenesiniz diye,
Size kamu spotu tadında,
Çok sevdiğiniz,
Danışmanlarına taptığınız,
ve on binlerce sterlin akıtarak feyz aldığınız İngilizlerden,
Avustralya işi bir poster iletiyorum:

poster

Ne yazıyor posterde?

Sağlıkta şiddete karşıyız mı diyor?
HAYIR!

Şiddete karşı “diren doktor” mu diyor?
HAYIR!

Şunu diyor;

Bak koçum:
Doktoruma, hemşireme dokunursan,
İçeride 14 yıl yatarsın,
Haddini bil, adam ol diyor!

x x x

Biz sağlık çalışanlarına karınca kadar değer vermediğinizi iyi biliyoruz;
Ama en azından şu posteri Türkçe’ye çevirip duvarlara asabilecek yasaları,
Yüreğiniz varsa çıkarın da,
Biz de devletin bizlere sahip çıktığını,
Artık anlayalım!

Tabi bir doktoru daha cinayete kurban vermeden!