Kategoriler
Köşe Yazılarım

Bu coğrafyanın kaderi mi ölüm?

Ölüm kaderi mi bu coğrafyanın?

Bu coğrafyanın kaderi mi ölüm?

Hep Suruç’tan gencecik cenazeler mi kalkacak?

Ya da hep asker şehitlerimiz mi olacak?

Hep kanla mı sulanacak çiçekler?

Hiç mi siyahtan başka renk açmayacak?

Hiç mi umut yok anasını satayım?

Hep kader bize ters ters mi bakacak?

Azıcık mutluluk…

Hepimize çok mu olacak?

Dedim ya,

Ölüm kaderi mi bu coğrafyanın?

Bu coğrafyanın kaderi mi ölüm?

Yaşamak her şeye dâhil olmaksa?

Hariç olmaz mı ölüm?

Türkiye’nin başı sağolsun.

 


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Müthiş zam geliyor!

Maaşını henüz yeni almıştı. Ev kirası, küçük kızının okul masrafları derken elinde avucunda 40 lira kaldı. Şans bu ya o hafta hastalandı. İşyerindeki patronundan zar zor izin aldı. Vakit kaybetmemek için 182’ü aradı. Müsait olan tek uzman doktordan randevuyu kopardı. Reçetesine yazılan ilaçları almak için eczaneye vardı.

Topu topu 6 adet ilaç yazılmıştı…

Randevu ücreti, muayene parası, ilaçların yüzde yirmisi derken elinde avucunda ay sonuna kadar idare edebileceği hiç bir şey kalmadı…

Ancak film yeni başlamaktaydı…

x x x

Sağlık Bakanlığı ve SGK ilaç fiyatlarını belirlerken kendi koyduğu kriterleri esas alıyor. Bu kriterlerden biri de yurt dışından ilaç alırken kullandığı Euro kuru.

Bu noktaya kadar bir sorun yok gibi gözüküyor ama esas mevzu bahis bundan sonra başlıyor.

Euro kurunu yıllardır 1,8 ila 2,0 TL arasında tutan SGK ilaç alımlarında bu fiyat aralığını esas alıyor.

Diğer bir deyişle sizin yurtdışından 10 Euro verip güncel kurla 30 TL’ye aldığınız ilacı SGK 20 TL’ye ithal ediyor. Bu durum ilaç firmalarının görece zarar etmesine yol açarken devletin kasasından daha az para çıkmasına yol açıyor.

Peki, şimdi ne oldu?

İlaç fiyatlarının belirlenmesinde kullanılan Euro kuru yüzde 4 oranında artırılarak 2,0 TL’den 2,08 TL’ye çıkarıldı. Yani Türkiye’deki tüm ilaçlara bir anda %4 zam yapıldı. Bu zammı yaklaşık 2 ay sonra cüzdanlarımızda hissedeceğiz. Yani aldığımız Temmuz maaş zammını aynen geri iade edeceğiz…

Bununla kurtulabileceğimizi sanıyorsanız tabi ki de yanılıyorsunuz. SGK’nın ilaç üreticilerinden ilaçları özel fiyatla almasının eczacıların fiili karını düşüreceğini de bir yana koyarsak esas bomba 2016’da patlayacak diyebiliriz.

Çünkü Resmi Gazete ’de yayınlanan Beşeri Tıbbi Ürünlerin Fiyatlandırılmasına dair kararnameye göre, bundan böyle ilaç fiyatlarının belirlenmesinde esas alınan Euro kuru – ilaç firmalarının da “kendilerince haklı” baskısıyla- bir önceki yıl boyunca Merkez Bankası tarafından satılan döviz satış kuru ortalamasının yüzde 70’i olarak uygulanacak.

Kısacası dövizin dimdik yükseldiği, bölgemizin ekonomik krizle gerildiği bir dönemde, aspirinin fiyatı 2016’da ne olur gelin siz düşünün…

Deniz bitti.

Geçmiş olsun.


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Sakın Susma Haykır!

Sakın susma haykır!

Hak verilmez alınır!

Hekimlik sanattır!

Sanatın yeri ve zamanı olmadığı gibi,

Hekimliğin de ne lamı ne de cimi vardır!

Sanat yeri gelir Dolmabahçe Camii revirinde,

Yeri gelir Hacettepe’de…

Yeri gelir lokantada,

Yeri gelir havada yapılır.

Sanat sanattır…

Sanata ucube,

Sanatçıya hadi be diyenlerin yaşadığı bir memlekette,

Sanata saldırılması,

Sanatçının vurulması,

Kısacası doktorun hedefe konulması ne yazık ki gayet doğaldır.

Hemşiresinden ATT’sine ailecek icra edilen bu meslekte,

Küfür çok, takdir azdır…

Başka bir deyişle,

Sedyede hayat kurtaranın haber olamadığı,

Ambulansta lahmacun yiyenin manşet olduğu bir diyardır.

Sessiz kalmadan özgüvenle,

Kötü giden talihe son verme zamanıdır…

O yüzden susma haykır,

Hekimlik haktır!

Biz harekete geçtik,

Bir sen eksiksin.

Kimse yoksa

Biz varız!

Bunu iyi bilesin!


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Adadaki tek doktor*!

*Gerçek bir hikayedir…

Uzo, çipra, roka…

Sakın adını sormayın…

100 kişi var o adada,

Bir de aile hekimi var…

Hepi topu o kadar!

 

Cumartesi nöbeti,

Hasta şiddeti,

Uyuz başhekimi,

Hatta mesai saati bile yok orada!

Ciddi ciddi sordum,

Valla billa yok dediler…

Ege’nin mavi ve berrak sularında tutulan taze çipralar,

Çalılıklarla tutuşturulan ateşte ağır ağır pişerken;

Ada halkının ahşap sofralarına salkım salkım üzümlerden dökülen uzo,

Dağ keçilerinin sütüyle mayalanan beyaz peynirle buluşuyor sokaklarda…

 

Adanın tek bankamatiği bazen çalışıyor bazen çalışmıyor…

İnternet ise bir gidip bir geliyor,

Paranın kağıttan sayıldığı ortamda,

Her şey deftere yazılıyor,

Kahveci lokantacıya frappe,

Lokantacı kahveciye musakka,

Doktor cümlesine şifa saçarken,

Takılıp gidiyorlar bir arada…

 

Öyle kronik hastalık filan da yok hani!

Omega’dan damarlar,

Hareketten kilolar,

Temiz havadan kafalar,

Mis gibi…

Hani Orhan Veli der ya:

Hava bedava, su bedava, ekmek bedava;

İşte böyle bir ortamda,

Yunanistan Euro’da kalmış kalmamış,

Borçlar varmış yokmuş,

O adada kimin umurunda?

Yiyecekleri bir topan ekmek,

Taze balık ve içecekleri uzo değil mi bir bağlamda?

Kısacası uzo, çipra, roka yeter,

Yunanistan’ın mutlu olmak isteyen halkına,

O ada hep 100 kişi,

Adı da bizde saklı kalsın,

Parayla saadet olmayacağına,

Umarım bir gün tüm insanlık inansın!

İlla gideceniz değil mi?

Hayır söylemicem 🙂

*Olayın geçtiği ada tamamen gerçektir ve Türkiye’nin dibindedir.


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Bize artık dokunmayın!

Okuyacaklarınız sizi rahatsız edebilir,

Lakin gerçeklerin ta kendisidir:

x x x

Sen hiç ortalık bombok kokarken hamburger yedin mi?

Sen hiç kanlı sedye üzerinde iftar ettin mi?

Sen hiç sümüklü bir çocuğun tertemiz ellerinin bulaştığı gofretini,

Onun mutluluğu ile ikiye bölerek pay ettin mi?

Ben yaptım,

Biz yaptık,

Ve yapıyoruz…

Hemen hemen her gün,

Her gece,

Türkiye’nin her bir kilometrekaresinde,

Havada, karada ve hatta denizde;

Sırf Türkiye rahat uyusun diye,

Uyumuyor,

Sağlık hizmeti getiriyoruz…

Ve bunu birileri oy alsın diye değil,

İşimizi sevdiğimiz için yapıyoruz…

Doktoru, Hemşiresi, ATT’si, Paramediği, Sağlık Memuru, Teknisyeni ve 112 Şöförleri ile,

Bizler kocaman bir aileyiz…

Ambulansta lahmacun yiyen o güzel insanları,

Üç beş basın mensubunun sözüm ona atlatma haberine yedirmeyiz!

Kirli ellerinizi çekin üzerimizden,

Yüreğiniz yetiyorsa,

Battığınız tatlı su havuzlarınızdan çıkın,

Adam gibi gazetecilik yapın da,

Bu ülkeyi yolsuzluk ve hırsızlık bataklığından kurtarın!

Sonra da gelin,

Halkın gazetecisi olarak,

Ambulansta iftara katılın;

Görün bakın,

Yediğiniz lokma,

Size nasıl da helal gelecek,

Bize artık dokunmayın!