Kategoriler
Köşe Yazılarım

Dr. Kamil Furtun neden 15’de öldü?

Babam yaşındaydı,

59’da doğdu,

15’de öldü.

Fani hayatı,

56 yıl sürdü.

6 yıl tıp okudu,

5 yıl asistanlık yaptı.

1 çocuğu,

1 de doktor hanımı vardı…

Emekli olamadı,

Ama çoluğu çocuğuna,

aylık bin küsur lira tazminat bıraktı;

Koskoca doktordu ama ne yapsın,

maaşı bu kadardı.

Memlekette kimse polise, savcıya, hakime el kaldıramazdı,

Ama doktora sayıp sövmek bedavaydı.

Zaten iktidarın vekili bile olaya;

Bir doktoru halletmişler diye bakardı.

Hatta o vekil,

Canlı yayında bunu söylemeye bile utanmazdı!

Dedim ya,

59’da doğdu,

15’de öldü.

Ama yanlış anladınız!

56 yıl yaşadı;

15 dakikalık grevde öldürüldü.

Geride ise;

1 evlat,

1 acılı kadın,

Bir de kafası karışık yüz bin doktor bıraktı.

Hadi harekete geçelim,

Yeter artık!

 


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Doktorların parası nereye gidiyor?

Geçtiğimiz yıl Türkiye’de 650 milyona yakın hasta muayenesi gerçekleşti. Bu 650 milyon hasta muayenesi için hastaneler yaklaşık 10 milyar Türk Lirası (eski rakamla 10 katrilyon) fatura kesti. Bu rakama laboratuvar ve görüntüleme hizmetleri ise dahil değil.

Soru – 1

Hekimler hiç çalışmasa bu oranda fatura kesilebilir miydi?

Hayır!

Soru – 2              

Bu hizmeti üreten hekimlere bu oranda ödeme yapıldı mı?

Hayır!

Soru – 3              

O halde bu paralar nereye gidiyor?

Hadi anlatmaya başlayalım…

Her ay sonunda hastaneler yaptıkları işler karşılığında fatura keser, yani ben bu kadar hasta baktım tetkik yaptım, bu kadar bir cirom var der ve bu faturaları SGK’ya gönderir.

SGK’daki doktorlar, sağlıkçılar vs. ise (“madem” bu kadar hekim açığı var bu yerlerde neden doktor çalıştırılır hep merak ederim, cevabı biliyorum da neyse) gelen faturalara rastgele bakar hastanelerden kesinti yapar.

Yani hastaneler genelde 100 lira fatura keser ama bu faturanın 70 – 80 lirasını geri alabilir. Gelen 70 – 80 liranın da bir kısmı genel masraflara ayrıldıktan sonra geriye kalan miktarın başhekimlerce uygun görülen “kuş” kısmı hastane personeline döner sermaye olarak dağıtılır.

Başka bir deyişle siz 100 liralık para kazanırsınız ama bunun neredeyse 70 lirasına türlü yöntemlerle el konur.

Halen daha sorunuza cevap alamadınız değil mi?

Doktorların parası nereye gidiyor?

Devam edelim…

Mecburi hizmete atanırsın, yeni bir şehre görevlendirilirsin kalacak yer bile bulamazsın değil mi?

Bugün Türkiye’nin en lüks yerlerinde, mesela İzmir Kordon’da dev bir SGK misafirhanesi yükseliyor, daha bunlardan çok var!

Gidin kalmak isteyin bakalım size indirim yapacaklar mı ya da ücretsiz kalın diyecekler mi?

Bugün birçok şehirde özellikle de batıdaki hastanelerde altı kişilik odalarda hastalar yan yana yatarken ya da nöbetçi doktorlar farelerle uyumak zorunda bırakılırken, birçok yerde süper lüks SGK hizmet binaları yapılıyor; yapılmaya devam ediyor…

Yapılmasın demiyoruz ama… 

Hangi parayla?

Tekrar soruyorum!

Hangi parayla?

Bir hekim günde 100 hasta baktığında, SGK 20 – 30 – 40 – 50 hastanın parasını hangi gerekçeyle kesiyor?

Hekimler hastaya yarım mı bakıyor?

Hayır!

Hekimler apandisit ameliyatını yarıda mı kesiyor?

Hayır!

Tomografi, patoloji raporları yarım mı çıkıyor?

Hayır!

O halde hangi hakla ve cüretle bizlerin anamızın ak sütü gibi helal parasını kesiyorsunuz?

Uyanın!

Bu fil çok su içiyor!

Gelin SGK ile çalışmaya son verelim.


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Doktorlara bu yok!

Profesöre var,

Doçente var,

Hatta uzmandan olma yardımcı doçente bile var…

Uzman doktorlara neden yok?

Neyden mi bahsediyoruz?

Muayenehanelerden…

Hem doktoruna stratejik personel diyecek,

Gecesini üç kuruşa gasp edeceksin,

Kafana göre sağa sola sürecek…

Özelde çalışan karı-kocayı bir araya getirmeyeceksin…

İş özel muayenehaneye gelince,

Olmaz kardeşim dur diyeceksin!

Profesör de, doçent de yardımcısı da uzman hekimdir…

Onlar beşten sonra özel çalışabiliyorsa,

Tüm uzman hekimler de hukuken çalışabilir!

Kuralı koyarsın,

Sistemi kurarsın,

Saat beşten sonra belli koşullarda olmak şartıyla,

Özel hekimliği serbest bırakırsın…,

Bu kadar basit…

Serbest piyasa ekonomisinden bahsediyorsak,

Akşamları üç beş hasta bakıp,

Çoluk çocuğun rızkını kazanmak uzmanın da hakkı…

Karar verin,

Serbest piyasa ekonomisi miyiz, değil miyiz?

Hekim hareketi olarak,

Bu haksızlığa,

Bu hukuksuzluğa son vereceğiz!

Hekimin işi hasta bakmaktır,

Limon satmak değil!

Bilmem anlatabildim mi?

 


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Hemşireler günü kutlu olsun ama…

Uzun zamandır aklımda,

Şimdi fırsat bulabildim aslında;

Gelelim o konuya:

“Hemşireler…”

Duvarda sus işareti yapan “sarışın abladan” bahsetmiyorum;

Siz serviste yatarken yeri geldiğinde altınızı alan,

Sürgüyü tutan,

Akmayan o “mübarek serumu” akıtan,

Biz doktorların türlü tafralarına maruz kalan,

“Hayırsız çocuklarınız” hastaneye gelmediğinde sizi avutan,

Gün aşırı nöbetlerle,

Gün ışığını unutan,

O cefakâr ve vefakâr insanlardan bahsediyorum.

Bilmeyenler için söyleyim:

Onların,

Erkeğine de,

Kadınına da “Hemşire” denir…

Aldıkları ücretler yaptıkları işin yanında hiçbir şeydir!

Tüm dünyanın el üstünde tuttuğu bu meslek sahipleri,

Nedense bizde hep ötelenir…

Sayıları çok az,

İş yükleri çok fazla olan,

Her boşlukta ne yazık ki “tıkaç” olarak kullanılan;

Bu gerçek sağlık neferlerine biraz olsun nefes aldırmak gerekir…

Hemşirelikte reform şart,

Hemşirelikte iş tanımı şart,

Evdeki hasta çocuğu yerine,

Servisteki onlarca hasta çocukla ilgilenen,

Bu beyaz meleklere,

Hak ettikleri gelirin verilmesi ise,

Gerçekten şart!


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Bugün Türk Dış politikasının iflas ettiği gündür :(

Bugün Türk dış politikasının iflas ettiği gündür. Hiç kimse kusura bakmasın kamu diplomasisinden, uluslararası ilişkilerden anlamayan bir avuç adamla iş yapmaya çalışıyor, onlarca kaliteli akademisyeni devre dışı bırakıyorsunuz. Son birkaç günde de çıkmış “Ermeni gerçekleri” diye saçma sapan facebook sayfası açıp diasporanın CNN’i ile mücadele etmeye kalkıyorsunuz. Türkiye krizlerle boğuştuğu 90’lı yıllarda bile böyle zayıf bir dönem yaşamadı.

Son söz: Doğuda Ermeni tehciri olmuştur, bu bir milli güvenlik eylemidir ve o dönemde tüm ülkeler benzer önlemler almıştır. Tehcir sırasında özellikle bölgedeki aşiretler tarafından tehcir edilenlere farklı sebeplerle saldırılmış; tüm bunlar olurken Doğudaki Türkler de Ermeniler tarafından canlı canlı katledilmiştir. Acı vardır, ölüm vardır, karşılıklıdır, ancak asla ve asla sistematik bir eylem yoktur. Siz hiç 4 milyon Suriyeli mülteciye kapılarını açan, Kuzey Irak Kürtlerini kucaklayan bir milletin bunu yapabileceğine inanıyor musunuz? Bu işi temizlemek yine bizlere düşecek, üzülüyorum. Ne diyeyim. Bu devleti artık biz yönetmeliyiz. İşbilenin kılıç kuşananın!