Kategoriler
Köşe Yazılarım

Bakın hakkınız nasıl yendi?

Üç doğrunun çöpe gittiği,

Yanlışın ise ayakta takdir edildiği;

Garip bir dönemden geçiyoruz.

Her ne kadar yazdıklarımız,

Suya “sulu boya çalmak” olsa da;

Tarihe karşı sorumluluğumuz olduğunu düşünüyorum.

Türkiye hızla 2015 seçimlerine giderken,

Sağlıkta ne durumdayız,

Paylaşmak istiyorum!

Katılırsanız ne ala,

Katılmazsanız da eyvallah…

Haydi başlayalım:

Sağlıkta şiddet çözülmedi,

Hatta katlanarak devam etti…

Sağlıkta şiddet komisyonu,

“hastanede bir gece bile geçirmeyenlerle”

Yola dümdüz devam etti.

Hekimlerin ve sağlık çalışanlarının özlük hakları “hiç” iyileştirilmedi,

Yıpranma payı için adım atılmadı,

Mecburi hizmette eş durumu sorunu aynen devam etti,

Hekim işgücü değersizleştirildi,

Hekim emeği çarçur edildi…

Hemşirelerimiz köle,

Taşeron işçilerimiz emeği üzerinden sömürülen nesne olmaya devam etti.

Hastanede münasip yerinizi sileceğiniz tuvalet kağıdı oranıza yapışırken,

Elinizi yıkayacağınız sabun,

Hastane mikroplarını öldürmeye yetmedi,

Kaliteden başı dönen sıhhiye sırça saray ekibi ise,

Ne demek istediğimizi asla bilemedi…

Sağlık Bakanlığı’nda paralel, üçgen ve kare üzerine,

Analitik geometri savaşları sürerken,

Sahada performans sistemi,

Kul hakkı yemeye devam etti.

Hem de bu rezalet sistemi açıklamaya,

Sadece dört işlem bile yetti.

Sözün özü;

2015 seçimlerine giderken;

Birini bile çözseniz,

Yemin ederim öpüp de başıma koyacağım.

Valla.

 


Kategoriler
Köşe Yazılarım

2 Doktor enkaz(!) altında kaldı

İzmir’in en ünlü hastanelerinden birinde,

Yaşanan gerçek bir olaydır…

Günlerden bir gün;

İki çocuk asistanına “acil nöbeti” yazılır,

O kadar çok hasta gelir ki,

Sabah güneş doğduğunda sadece ikisinin baktığı hasta sayısı bin beş yüze ulaşır!

Aç susuz ve uykusuz bir gece geçiren iki genç doktor,

Takip eden günün akşamına kadar çalışır…

Ertesi gün bu kadar çok hasta baktıkları için de onlara soruşturma! açılır…

Aziz Nesin tadında gerçek bir hikâyenin tam ortasında konuyu şuraya bağlayacağım;

Madenlerde ölen binlerce işçimiz,

Umursamadığımız bir iş güvenliği “olayımız var”

Peki, hastanelerde asistan hekimleri 33 saat çalıştıran,

Başhekimlere,

Hastane yöneticilerine,

Ve onların patronları! genel sekreterlere iş güvenliğini yok saydıkları için ne zaman soruşturma açılacak?

Bu adı geçenler genç hekimleri hoyratça çalıştırıp,

Anayasal suç işledikleri için ne zaman ceza alacak?

Milyonlarca sanal hastanın altında kalan poliklinik hekimlerinin durumu,

Ne zaman iş güvenliği açısından değerlendirilecek?

Gün aşırı sonsuz nöbetlerle kafayı çizen hemşireler ve sağlık çalışanları

Ne zaman uykusunda güzel bir rüya görecek?

Özel hastanelere uygulanan “60 hastalık kota” ne zaman devlet hastanelerine gelecek?

İlla yüzlerce doktorun ya da sağlıkçının sinirden stresten ve sıkıntıdan ölmesi mi gerekecek?

Bir şeyleri değiştirmek,

Bu kadar mı zor?

Çözüm var.

Ama çalışanlarınıza sormuyorsunuz!

 


Kategoriler
Köşe Yazılarım

TTB Neden Samimi Değil?

TTB Başkanı Sayın Beyazıt İlhan’ın bugün gazete manşetlerine yansıyan ve Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alan “akademik yandaşlık” açıklaması dikkatinizi çekmiştir.

Belki açıklamaları haklıdır ancak TTB ve Sayın İlhan samimi değildir, neden mi?

Anlatayım;

Öncelikle akademik kadrolar çok azı istisna olmak üzere genellikle bugüne kadar ülke siyaseti çerçevesinde dağıtılmıştır; bugüne kadar iktidara gelen herkes bizden olan “Profesör olsun” demiştir.

Yani sol iktidarlar nasıl solcu profesörler atamışsa, sağ iktidarlar da sağcı profesörler atamıştır; buradaki esas hata; ülke olarak akademinin ne demek olduğunu topyekün anlayamamış olmamızdır.

Bundan üç yıl önce “seçimle” TTB içinde asistan ve genç uzman hekimlerin yönetici ekibine geldiğimizde Türkiye’deki ilk mecburi hizmet kongresini düzenlemiş ancak aynı ideolojileri paylaşmadığımız gerekçesiyle yönetimden yeterli desteği alamamıştık. Mecburi Hizmete ilk ve son kez itiraz eden ve genç hekimler tarafından organize edilen bu kongrede hatalı olan nedir hiç anlayamamıştık!

Ancak telkin yoluyla sonra öğrendik ki sorun TTB’nin yandaşı olmamakmış!

Aynı dönemde TTB yönetimine şöyle dedim: “sosyal medya hesapları açın, hekimlerle iletişime geçin”. Ancak bu önerim sosyal medya’nın kapitalist, ABD kaynaklı emperyalist bir girişim olması sebebiyle kabul görmemişti.

Aynı TTB’nin Kobani için ABD’ye çağrı yapması ne gariptir ne hazindir ne hüzündür öyle değil mi?

Uzman hekimlerin ve pratisyenlerin özlük hakları ve de özellikle muayenehane hakları için hiçbir adım atmayan TTB’nin; profesörler için koşa koşa Anayasa Mahkemesi’ne gitmesi de işte bir o kadar samimiyetsizdir!

Son on yılda Sağlık Bakanlığı’nın birçok uygulaması hatalıdır ancak TTB bu politikalar karşısında hekimleri örgütlemeyi başaramadığı ve mantıklı bir organizasyon kuramayıp sadece ideolojiye takıldığı için daha hatalıdır!

Hekimler artık sahanın sözüne kulak veren, Türkiye’deki hekimlerin %18’nin* değil büyük kısmını temsil eden fakat ideolojik olmayıp herkesi kucaklayan,

kısacası Kobani’den** önce hekimin yanında olan bir Türk Tabipler Birliği istiyor.

Bilmiyorum ne dersiniz?

*Seçimlere girin kardeşim diyeceklere önceden yazayım geri kalan %80 ne yazık ki samimiyetsiz duruş sebebiyle ve fahiş üyelik aidatları ile bu hataya ortak olmak istemiyor.

**Hekimlerin sorunlarını çözünce Kobani’ye de gidilir Somaliye de ama esas meselemiz bu değil. İnsanlık suçlarına tabiki de karşıyız!


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Doktorun feci ölümü!

Olağan günlerden biriydi,
Hava soğuk ve kasvetliydi,
Kapının önündeki vatandaş yığınını sessizce yararak geçti,
Mikrop yuvası olan poliklinik kapısının kolunu usulca açtı,
Düşünceli bir şekilde oturdu,
Öyle reklamlardaki Mehmet Bey gibi,
20’si randevulu,
20’si sıradan;
40 hastası filan yoktu.
Tam tamına 120 vatandaş kapının önünde onu beklemekteydi…
Hepsi de acil,
Hepsi de öncelikliydi!
Kızının da kendisi gibi iyi bir eğitim almasını,
Memlekete faydalı olmasını istemekteydi…
Bugüne kadar milyonların girdiği,
Anadolu lisesi, fen lisesi ve üniversite sınavlarını,
Türkiye derecesiyle geçmişti…
Kolay değildi,
Eve ekmek parası götürmek derdindeydi.
Bunun için de performans sistemi saçmalığında debelenmekteydi.
Yoruldu.
İzne çıkınca geliri azalacağı için,
Senelerdir mesaideydi;
Göğsü sıkışmaya başladı,
Gençliğini ve özgürlüğünü uğruna harcadığı tıp,
Şimdi onu öldürmekteydi.
Mutluydu,
Çözerse ilahi adalet çözer dedi;
Bugüne kadar hiçbir tanıyı atlamadı,
Atladığı tek tanı da kendi sonu oldu!
Yorgun geldi,
Daha yorgun gitti,
Yazık oldu!

Türkiye’de hekimlerin büyük bir kısmı maddi imkansızlıklar sebebiyle izin kullanamıyor, dinleme fırsatı bulamıyor.

Kronik yorgunluk ve polikliniklerde çok hasta bakılması kanser hastalığının atlanmasına ve doğru tanı konulmasına engel oluyor.

Artık hekimler performansa dayalı değil “sabit gelir” istiyor.

Artık hekimler para kazanmak için yüzlerce değil dünya standartlarında belli sayıda hasta bakmak istiyor!


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Ben Sağlık Bakanı olsam…

Ben Sağlık Bakanı olsam…

Çıkar bir bakarım önce…

Dr. Özgür’ü, Erdinç’i, Fatih’i, Fırat’ı ve Rıza’yı ararım…

Hiç kusura bakmayın ama hocaları filan aramam,

Sizi çok aradılar vaktiyle,

Ama aradıkları üniversitede bulamadılar…

Sonra aile hekimlerini ararım,

Ne yerler ne içerler ne ederler diye…

Acillerde gözleri şişen pratisyen arkadaşımı ararım,

Yeşil alanda renk körü olup olmadıklarını sorarım…

Hemşirelerimi ararım mesela,

Sevinç Ebe’yi ararım…

Çöp toplayan eline hepatitli hastanın iğnesi batan Muharrem Efendi’yi ararım,

İzmir’de sağlıkta şiddet sonucu kör olan Güvenlik Özkan’ı ararım…

Bazı genel sekreterleri ararım;

Müteahhit misin doktor musun diye sorarım…

Kendini müteahhit sananların;

“ailevi sebepler dolayısıyla” istifaya hazır olan dilekçelerini postalarım…

112 Murat’ı ararım,

Hani o kalp krizi geçirdiğinde oğlundan önce eve varan Kara Murat’ı,

Geçen ay trafik kazasında kaybettiği ambulans şoförü arkadaşının acısını paylaşırım.

Her sabahı,

Güzel ülkemin buram buram Anadolu kokan başka bir şehrinde;

Asistan hekimlerle gevrek-peynir yiyerek karşılarım…

Bu arada biz İzmirliler simite Gevrek deriz sakın uzatmayın!

Ararım ararım da şu sorunun cevabını bir türlü bulamam:

Yaş ortalaması 29 olan bir ülke,

Neden yaş ortalaması 54 olan bir meclis tarafından yönetilir,

İnanın anlayamam…

Anlarım da;

Susarım…

Dedim ya ben Sağlık Bakanı olursam,

Sizi en yakın zamanda arayacağım.