Kategoriler
Köşe Yazılarım

Bunu Neden Yazamıyorum?

Kapı açılıyor,
Bir elli boylarında,
Seksen yaşlarında,
Tatlı mı tatlı bir teyze içeri giriyor,
Ah benim yavrum diyerek yanaklarımı sıkıyor,
Ardından canım benim diyerek,
Bir sağdan,
Bir soldan öpüyor…
Asla durduramıyorsun;
Mümkün değil!
Ben sana her gece namazımda dua ediyorum diyerek,
Yanaklarımı tekrar sıkıyor…
Evinde;
Elektrik yok,
Su yok,
Okuma yok,
Yazma yok,
Kırılmak üzere bir bastondan başka,
Hiçbir şeyi yok…
Aslında bastona ihtiyacı da yok…
Dağ köyünde yaşıyor,
Ege’nin kekik kokan dağlarından,
Ovaya inen bir Anadolu kadını…
Biz size muhtacız evladım,
Allah sizi başımızdan eksik etmesin
Bizi ne olur bırakmayın, diyor.
Gözlerim doluyor,
Bir şey diyemiyorum.
İşte bundan sonrasını yazamadığım,
Bir Türkiye’de yaşıyorum.
Ne diyelim?
Allah kurtarsın.


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Bernardino Ramazzini ne dedi ki?

Her ne kadar adı,

Ramazan pidecisi Bernardo’yu anımsatsa da;

Tıbbın başka bir babasıdır Ramazzini…

1633’de İtalya Carpi’de doğmuş,

81 yıllık ömründe,

Nice araştırmalarda bulunmuştur.

Meslek hastalıklarını yazdığı kitabı;

“De Morbis Artificum Diatriba”

Bu çalışmaların en tanınanıdır.

İş güvenliği kavramını ilk defa ortaya atan,

Dile kolay,

Bundan dört yüz yıl önce meseleye değinen İtalyan,

Büyükbabası Hipokrat’ın izinden yürümüş,

Yenidünya Amerika’da kabul gören fikirleri,

Buralarda buharlaşmıştır…

Rönesans ve reformun oluşturduğu yeni akıl,

Fikri kıtlar sebebiyle Türkiye’de yayılamamış,

Matbaayı “şeytan icadı” bilenler yüzünden,

İlim buralara ulaşamamıştır.

Bugüne kadar kot taşlayan işçilerden,

Tersanede can veren gençlere kadar,

Binlerce yurttaşımızın katlinden;

İşte bu zihniyet sorumludur.

Ne de olsa,

Hipokrat gevurdu,

Bernardino İtalyan…

İbrahim Müteferrika Şeytan!

Sorarım sana kimsin sen?

Hadi oradan!


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Sağlık Sistemi Freni Patlamış Kamyon Gibi

Her şey mükemmel gidiyor…

Vatandaş yılda sekiz kere doktor görüyor,

Ağrı kesiciden,

Mantar tedavisine,

İstediği ne varsa,

Alıp gidiyor…

Birim zamanda o kadar çok tıp öğrencisi üretiyoruz ki,

Dünya bize hayran kalıyor…

Bilimsel yayınlarda patlama söz konusu,

O kadar çok yayın çıkarıyoruz ki,

Hiçbir işe yaramıyor…

Arada Nobel alan tıbbi keşiflerimiz,

Dört bin puanla ödüllendiriliyor…

Düşünsene dünya tarihini değiştiriyorsun,

İki yüz hasta bakmış kadar puan alıyorsun…

Mükemmeliz işte;

Var mı bize yan bakan?

Sağlıkta şiddet sona erdi bu arada;

Çünkü artık basın oralı olmuyor,

Yeni haberleri vermiyor,

Ve şiddet “Türk usulü”

Şıp diye çözülüveriyor…

Bir de satırlar bitmeden,

Size bi mide ilacı,

Bi ağrı kesici,

Bi de alerci ilacı yazayım da,

Okuduklarınız boşa gitmesin 

İsraf edilen bizim vergilerimiz ne de olsa;

Kim demiş “sağlık sistemi freni patlamış kamyon” gibi diye?

Hadi oradan Niflioğlu,

Hadi oradan!

Son olarak,

Yazıyorsun da çözüm var mı diyenlere gelsin:

Öyle çözümler var da;

Soran yok…

Yazık,


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Sesimi duyan var mı? *önemli

Bu satırların konusu sensin!

Hani o hastanede çalışan;

Hekim, hemşire, sağlık memuru;

Vesairesin…

Atmıyorum baştan söyleyim:

Hatta merak ediyorum,

Kendin için ne kadar değerlisin?

x x x

Sorum şu:

Çalıştığın hastane,

Deprem için güvenli mi?

Deprem testi yapıldı mı?

Yapıldıysa sonuçları açıklandı mı?

Açıklanmadıysa neden açıklanmadı?

Ömrünün büyük kısmını geçirdiğin yerde;

Gerekli tedbirler alındı mı?

Alınmadıysa neden alınmadı?

Bu satırları belki okudun,

Belki de umursamadın,

O halde sorarım sana;

Bu kader midir?

Yoksa sağlık çalışanı olmanın fıtratı,

Göçük altında ölmek midir?

Lütfen bu soruları idareye sor,

Bu satırları herkesle paylaş;

Ne derler?

“Kader diyemezsin,

Sen kendin ettin!”

x x x

Biliyorum sormayacaksın,

Ben o zaman Sayın Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’na soruyorum:

Türkiye’deki hastane binaları deprem için güvenli mi?

Ya da başka bir deyişle:

“Orada sesimi duyan var mı?”

Demeden…

Kategoriler
Köşe Yazılarım

Soma: Kanun 151

Bugün cenazemiz vardı;
Çok üzgündüm…
Soma’nın acısı ise,
Tuz biber oldu herşeye;
Gözlerim yaşlı yazıyorum,
Lütfen kusura bakmayın!

Gariptir Türkiye…
Hem de ne garip…

1683’de Viyana’dan topuklayarak kaçan Atalarımız,
Sakarya’nın doğusuna kadar gerilemiş,
Öz vatanında işgal edilmiş haldedir…
13 Eylül 1921’de,
Türkiye’nin kesin zaferi ile sonuçlanan savaş,
Stratejide yeni bir dönem açmış,
Hatt-ı müdafaa’dan,
Sath-ı müdafaa’ya geçilmiş,
Ve vatanın her bir metrekaresi kutsal addetilmiştir.

İşte böylesine bir kaosun içinde,
Mustafa Kemal’in emriyle,
10 Eylül 1921’de,
151 sayılı kanun çıkarılmış,
Başta Ereğli madencileri olmak üzere,
Tüm maden işçilerinin haklarına ilişkin düzenlemeye gidilmiştir.

Madendeki işçilerin eğitim göreceği mektepten,
Namaz kılacağı Camii’ye kadar pek çok nokta düşünülmüş,
Günde sekiz saatten fazla mesai ise kati suretle yasaklanmıştır.

Kayıplarla beraber kırk bin vatandaşımızı yitirdiğimiz bir dönemde,
Üç beş(!) işçi için yapılan bu düzenleme,
Oldukça manidardır…

Ne denir:
Savaşırken bile her şeyi düşünen bir Lider’den;
Büyüyen bir Türkiye’ye(!)

Acımız çok büyük,
Acımız çok taze;
Başımız sağolsun,
Ama artık aklımızı başımıza devşirelim!
Ve ne olur;
Hiç yoluna ölümlerle,
Kahrolmayalım!


Uz.Dr. Özgür NİFLİOĞLU
Hekimlerin Sosyal Medya Platformu
asistanhekim.org Kurucusu