Kategoriler
Köşe Yazılarım

Sağlık Bakanlığı’na hakkımı helal etmiyorum

İlkokula başladığımda altı yaşındaydım.

Sizler gibi onlarca sınava, onlarca başarıya imza attım.

Bütün okullarımı dereceyle bitirdim ve kendi isteğimle tıp fakültesine girdim.

Uykusuz geceler, kütüphanede geçen günler, nöbetler, aciller, komiteler, kurullar…

Bir tür tıbbi komando eğitimiydi her şey!

Hepimiz Türkiye’nin en iyi öğrencileri ve en parlak beyinleri olduk!

Gençliğimizi heba ettiğimiz tababet,

bize hekim ünvanını verdi ama Sağlık Bakanlığı bir türlü diplomalarımızı veremedi.

Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir hukuksuzluk olmasa da, ülkemiz için katlandık buna…

Çünkü biz inandık ya da inandırıldık, Türkiye’nin çağdaş geleceğinin ışıkları olacağımıza!

x x x

Bilirsiniz işte;

ne anamız ne de babamız bize dokunmaya kıyamazdı,

ama devlet, halkın bizi “kıyıma uğratmasına” sessiz kaldı!

Sağlık Bakanlığı gözetiminde ve SABİM denetiminde gerçekleşti her şey…

Küfre, hakarete, fiskeye o kadar alıştık ki;

Arslan gibi Ersin’i toprağa verirken yine ses çıkaramadık…

Bir günlük uyarı grevlerinden, sessiz yürüyüşlerden, şunlardan, bunlardan bahsetmiyorum ben!

Alanlarda orgazm olmanın, cilalı sözler söyleyip halay çekmenin bir faydası yok çünkü…

Hep beraber denedik ve gördük!

Sadece senin tepki koyman da yetmiyor ayrıca, yanındakini de kucaklaman gerek!

x x x

Bunlar madalyonun bir yüzüydü, gelelim diğer yüzüne…

Bugün  Sağlık Bakanlığı çıkmış; üç tane tuzu kuru Nişantaşı hocasının derdini dert etmiş kendine!

Saat ikide mesaiden çıksınlarmış, özel hastanede çalışsınlarmış, aman kalpleri kırılmasınmış!

Vay anam vay…

x x x

Eş durumunu, performans sistemini, sağlıkta şiddeti çözemeyen “Ankara Sıhhiye Sırça Saray Ekibi” görünen o ki hocalar için tutuşmuş durumda…

Tutuşun, daha da çok tutuşun inşallah!

Kul hakkı nedir, adalet nedir, insanlık nedir, bebelerin anasız babasız büyümesi nedir, otuz yaşında bir göğüs cerrahını toprağa vermek nedir, bir asistan hekimin altıncı kattan intihar etmesi nedir, hak ettiğin diplomaların gasp edilmesi nedir, onurumuzla, gururumuzla, paramızla oynanması nedir, siz bilir misiniz?

Sırça sarayınızın yüksek duvarlarını aşamayan binlerce gönül var bu topraklarda…

Umursamadığınızı çok iyi biliyoruz…

Biz de artık sizi umursamıyoruz!

Açık ve net söylüyorum…

12 yıldır tıp denilen bu kara deliğin içerisindeyim.

And olsun ki,

Bana, meslektaşlarıma, mesai arkadaşlarıma, hemşirelerime, ebelerime, taşeron işçilerime bu zülmü çektiren Sağlık Bakanlığı’na kesinlikle ve kesinlikle hakkımı helal etmiyorum!

Çünkü benim bunu söylemeye hakkım var!

Ama siz “sırça saraylılar” hiçbir şey demeye hakkınız yok!

Sizin bir hesabınız varsa,

Unutmayın ki Allah’ın da bir hesabı var!


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Bugün Günlerden Mustafa Kemal ATATÜRK

Bir adam düşünün…

Öleli 75 yıl olsun!

O günden beri,

Ne yazsın,

Ne çizsin,

Ne de konuşsun…

Sadece ama sadece sussun…

Hiç twitter’a girmesin,

Ama orada da TT olsun…

Her olan bitene,

bir cevabı,

Her gelişmeye,

bir öngörüsü olsun…

Adı Mustafa Kemal,

Soyadı Atatürk olsun…

İnşallah mekanı Cennet,

Allah da ondan razı olsun…

Seni saygıyla,

Sevgiyle,

Ve özlemle anıyoruz…

Ruhun şad olsun!


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Herşeyi bilenlerden bıktık sanırım?

Düşünün bir kere:
Bizdeki sistemin ne kadar bozuk,
Anlayışın ne kadar kıt,
Düşüncenin ne kadar sığ olduğunu…
Hastayla anlaşamazsınız SABİM arar,
Hastaneye geç,
Hocaya ters gelirsiniz,
ceza nöbeti yazılır.
İdareyi eleştirmeye sürgün,
Kravat takmamaya disiplin cezası alırsınız…
Ceza vermeye ne de bayılırmışız?
Soruyorum size:
Hiç bu güne kadar,
“işinizi iyi yaptınız diye” takdir aldınız mı?
Hiç erken geldiniz diye,
Onurlandırıldınız mı?
Hiç “sözde sağlık yöneticilerinizi” eleştirdiniz diye,
“bu açıdan bakmamıştık” diyen,
İdarecilerle karşılaştınız mı?
Onların tek bildikleri,
eleştirmek,
kınamak
ve anlamamak oldu,
Öyle değil mi?
Bu ülke “herşeyi bilenlerden” bıktı sanırım!
x x x
Gelişmiş ülkelerde temel yönetim tarzı
İyi olanı ortaya çıkarmak,
Onu ödüllendirmek
ve topluma örnek göstermek iken,
Biz niye bu anlayışı benimseyemiyoruz?
Yanındakine ve altındakine “çok iyi iş ortaya koydun” demek,
Zor mu geliyor bizlere?
Batılı toplumlarda ahlak ve sağduyu gelişmişse,
Takdiri ön plana koyan yaklaşımdandır…
x x x
Ankara’nın sırça saraylarında oturup,
Sağlık çalışanlarının “meşru eş durumlarını” çözemeyenler,
Gayri meşru ceninlerle uğraştıkça;
Atama nakilde özel sektörde çalışan eşler umursanmayıp,
Sağlık çalışanlarının yuvaları dağıtıldıkça;
Onlardan batı usülü yönetim felsefesi beklemek,
Çölde su aramaya benzer…
İşte Dr. George’u getirmeden önce,
Ecnebi anlayışı yönetime hakim kılmazsanız,
Atatürk’ün o meşhur sözü,
cuk yerine oturur!
Onlar da
Geldikleri gibi giderler…
Yoksa şüpheniz mi vardı?


Kategoriler
Köşe Yazılarım

İşte Zurna’nın Zort dediği yer

İşte Zurna’nın Zort Dediği Yer

Sizlerden son bir haftada gelen e-posta başlıkları toplayıp,

bir araya getirdim…

Yorum yok!

İlave yok!

Aynen aktarıyorum:

“Döner sermaye adaletsizliği diz boyunu aştı, çok çalışıp az kazanıyoruz…”

“Beceriksiz ve vasıfsız genel sekreterlerin kuklası olduk, yardım edin!”

“Tuvaletleri birleştirdiler, sonra sözde ayırdılar ama halen daha aynı yere yapıyoruz”

“Asistan hekimim hoca baskısına dayanamıyorum.”

“Eşim Muş’ta, ben Van’dayım bir araya gelemiyoruz…”

“Başhekim günde yüzlerce hasta bakmamızı istiyor, hastalara zarar mı veriyorum, tedavi mi ediyorum bilemiyorum.”

“Nöbette duş alabileceğimiz, elimizi yıkayabileceğimiz yer yok.”

“Beni buraya patolog olarak atadılar ne mikroskop alıyorlar ne de laboratuar kuruyorlar…”

“Acil karşısındaki büfeci bile maaşımızla dalga geçer hale geldi, bırakın bu işi hocam diyor…”

“Ben ATT’yim ama ambulans sürmem isteniyor.”

“Hemşireyim artık iş yükünü kaldıramıyorum.”

En bombası ise bir hastadan gelen mesaj:

“Falancı hastanenin genel cerrahi polikliniğine gidiyorum, beden eğitimi hocası hastalara bakıyormuş doğru mu?”

Medyanın yarattığı algıya güzel bir örnek…

Ne oluyor?

Cidden soruyorum ne oluyor, neler oluyor?

Buna daha ne kadar dayanacağız…

Bunu hak ediyor muyuz?

Sağlık çalışanı olmak her şeye susmayı gerektiriyor.

Ne yapmalıyız?

Bir düşünelim!


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Adı da nizamiye olsun

Mecburi hizmetin farklı bir hikayesi bu sefer ki…

Hani derler ya,

Yiyecek ekmeğiniz,

İçecek suyunuz varsa;

Fizan da olsa giderseniz…

O hesap işte.

x x x

Bir şehre taşındık önce;

Ev aradık…

aradık…

aradık…

Bulduk!

Eşyalarımız gelmediği için civarda gezinmeye karar kıldık,

Atladık arabaya, şehrin otuz kilometre uzağında bir yerde bulduk kendimizi!

Kuş uçmaz, kervan geçmez memleketimin,

Ücra köşesinde bir gölet…

Hepsi o kadar, başka bir şey yok yani!

Neyse dedik bindik arabaya,

Bastık gaza…

Bir baktı ki…

El büyüklüğünde yavru bir köpek,

Asfaltta bir sağa bir sola gitmekte…

Anası yok, babası yok..

İnlerin cinlerin oynadığı yerde…

Kendi kendine…

x x x

Yorulmuş, susamış ve aç kalmış bu yenidoğanın,

tek bir derdi vardı: yaşamak!

Eşim pet şişeden avuç içine su koydu,

Bebeğin bir su içişi vardı ki,

gözlerinize inanamazsınız…

Can’dı sonuçta…

Ne yapsak diye düşündük,

Hayvan barınağını aradık,

Getirin bakarız dediler,

ama yüreğimize bu düşünceyi konduramadık!

Arabaya aldık onu,

O küçük gözleri görmeliydiniz…

Kahramanları bizlerdik!

Arabayla giderken,

Bir askeri kışlanın önünde kendimizi bulduk.

Kapıya gittik, elimizdekini gösterdik,

Bakar mısınız dedik?

Şaşırdılar önce…

Bir asker içeriden çıktı ve:

“komutanım ne olur biz alalım”

“Bakarız, eğitiriz ve karavanadan artanla da besleriz,

Hep beraber de eğleniriz”, dedi…

Komutan ilk başta karşı çıksa da, son sözünü söyledi:

“Adı da Nizamiye olsun!”

Küçük köpeğe yuva bulmanın sevinciyle döndük şehir merkezine;

İmkansız yerlere, imkan götüren hekimlere adadım bu satırları…

Belki birileri duyar ve Türkiye’de hekimlere haksızlık yapıldığını anlar diye…

Kur’an-ı Kerim’de Ali-İmran Suresi’nin 140. Ayeti der ki:

“Allah haksızlık yapanları sevmez”

Allah’ın adaleti “haksızlık yapanların üzerinde” olsun!