Kategoriler
Köşe Yazılarım

Sayın Bakan Diyor ki…

Bir yabancı doktor tartışmasıdır sürüp gidiyor. Tartışma başladığından ve kanun çıktığından bu yana, Türkiye’ye pek gelip giden olmasa da; olayın ele alınış boyutu, endişe verici hal almış durumda…

Diyor ki Sayın Bakan: “Mahkemelerde  biz bu işi tercümanla çözüyoruz, hasta muayenesinde de aynı yöntemi uygulayabiliriz”

x x x

Mevzuya esasından girelim:

Hekimlik kutsal bir meslektir.

Öyle yapılan iş şakaya filan gelmez;

mahkemenin temyizi vardır ama,

tedavinin temyizi yoktur!

Öldün mü ölürsün yani…

Bize hastayla konuşmanın, onu dinlemenin ve bu doğrultuda tanı koymanın “en önemli aşama” olduğu anlatıldı yıllarca.

Araya tercüman falan da sokun denmedi…

Hatta varsa,

hastanın yakınlarını dışarı çıkarın diye söylendi!

Neden mi?

x x x

Kocası tarafından aldatılan “kadın hasta”,

cinsel problemlerini rahatça anlatabilsin,

Çocuğu kendisini döven yaşlı amca,

morlukların sebebini açıklayabilsin,

Milletvekilliği’ne oynayan “üst düzey bürokratın” kanser olduğunu,

siyasi rakipleri bilmesin diye,

olabilir mi mesela?

x x x

Makattan muayene yapılacağı,

Vajina’dan spiral takılacağı zaman,

odada tercüman olmasını ister misiniz?

Ya da bekaretini nişanlısına bağışlayan bir genç kızın,

“n’olur bunu ailem duymasın” sözüne sadık mı kalırsınız?

Kendiniz için istemediğinizi,

Başkası için de istemeyin!

Tıp çocuk oyuncağı değildir!

Bakanlar, başbakanlar gelir geçer;

Hekimlik ve sırları baki kalır.

x x x

Tıp kendine has etiği, deontolojisi ve kuralları olan bir bütündür.

Bu bütünlük bozuldu mu artık yapılan işten hayır gelmez!

Ecnebi doktor gelsin de nasıl gelirse gelsin anlayışı tamamen yanlıştır…

Nasıl ki Amerika Birleşik Devletleri’nde çalışmak için,

anadilim gibi İngilizce bilmem isteniyor ve bazı kriterler ortaya konuyorsa;

önce bir hekim sonra da bu ülkenin bir vatandaşı olarak,

Türkçe’yi anadili gibi bilen ve gerekli kriterleri yerine getiren;

yabancı hekim istemek,

benim de hakkımdır!

x x x

Öyle gelsin,

Hasta bakarken Türkçe öğrensin,

Kervan’ı yolda düzeriz,

Bu işi de hallederiz demeye,

lütfen artık bir son verin!

Kategoriler
Köşe Yazılarım

Zeki Müren doktorlar için söyledi

Emin olun bundan 10 yıl sonra,

Türkiye’nin hastaneleri,

bal dök yala olacak,

Bir hastaya üç hemşire,

Bir doktora üç yüz hasta düşecek,

Hastane girişlerinde valet parking’ler,

Sınırsız fiber internet,

Herşey dahil minibar,

Japon suşi’sinden,

Tavuklu hindistan cevizi çorbası’na kadar,

Herşey olacak oralarda…

Bekleme salonlarında arp çalınacak,

Tüm kapılar otomatik açılacak…

Uykusuz doktor kalmayacak,

Döner sermaye tarih olacak,

Acil servisler ise,

Koyu yeşile boyanacak,

Geleni az,

Gideni çok olacak,

Kedinin ciğere baktığı gibi,

Biz de doktorlara bakacağız…

ve tüm bunları, Zeki Müren de görecek

Hüzünlü bir makamda söyleyecek:

Şimdi uzaklardasın,

Gönül hicranla doldu,

Hiç ayrılamam derken,

Kavuşmak hayal oldu…

ama ben üzüleceğim, neden mi?

Bedavaya gençliğimi verdiğim,

Sağlık sektörü,

Hastalandığımda beni görmeyecek…

İzmir İktisat Kongresi’nde Bakan Çelik Bey der ki:

Kansere fark ücreti,

Diyalize servet,

Obeziteye vergi!

Umarım siz doğru,

Ben yanlış anlamışımdır…

Kategoriler
Köşe Yazılarım

Onlar Gelsin mi Gelmesin mi?

Küreselleşen bir dünyada yaşıyoruz. Bu bağlamda, hizmetin ve malların serbest dolaşımı, küreselleşmenin en önemli unsurlarından biri. Konuya bu açıdan yaklaşıldığında, yabancı bir hekime “gelme” demek hiç doğru bir yaklaşım değil; ancak olayın başka boyutları da var.

Türkiye’de yeni mezun hekimler mecburi hizmete tabi, ancak yurtdışından gelmesi istenen hekimlerin böyle bir yükümlülüğü yok, bu ciddi bir adaletsizlik! 

Türkiye’den mezun olan hekimler, dünyanın herhangi bir yerinde çalışmak istediklerinde ciddi ve ayrıntılı “mesleki bilgi ve yabancı dil sınavlarına” tabi tutuluyor. Yabancı hekimlere ilişkin bu eleme sistemleri Türkiye’de oturtuldu mu bunu hiçbirimiz bilemiyoruz.

Türkiye’deki tıp ve uzmanlık eğitimi gerçekten de dünya standartlarında. Ancak gelmek isteyen hekimler; bu standartlarda mı, yoksa hekim kamuoyunda söylendiği üzere; Türkiye’nin cazibesine kapılıp gelmek isteyen “üçüncü dünya ülkesi profesyonelleri mi” bu durumu iyi ayırt etmeliyiz.

Hekimlik, hastanın özel alanına giren manevi bir meslek; bu açıdan yeterli Türkçe dilbilgisi olmayan yabancı hekimlerin, “tercümanlar aracılığı” ile – ki bu kişiler hekim değil – sağlık hizmet vermesi; tıp deontolojisi açısından hiç etik değil. Bu açıdan Sayın Sağlık Bakanı’nın “tercüman desteği ile sağlık hizmeti sunumu” açıklamasına katılmıyorum. Sağlık serbest bölgelerini ise bu kapsam dışında tutuyorum.

Yabancı hekimlerin sadece özel sektörde istihdam edilmek istenmesi, yerli hekimlerin özel çalışmayı istemeleri durumunda ciddi bir fırsat eşitsizliği oluşturuyor. En büyük hekim açığının devlette olduğunu düşünürsek; yabancı hekimlerin ilk planda devlet bünyesinde çalıştırılması gerektiği sonucuna ulaşabiliriz. 

Bu kapsamda 657 sayılı devlet memurları kanunun yabancı uyrukluları çalıştırmayı yasaklamasına ilişkin maddelerde düzenleme yapılması gerektiğini düşünüyorum. Madem kapılarımızı açtık, onları devlet memuru yapmaktan neden korkuyoruz? 

Türkiye’de sağlık ortamında hemen hemen her gün yeni bir adım atılıyor, ancak bir Allah’ın kulu da gelip sormuyor ki siz ne düşünüyorsunuz? İstişare Türk devlet yönetiminin temel esaslarından biridir; Sağlık Bakanlığı sağlık çalışanları ve hekimlerle yeterli istişare yapmadığı ya da yapmak istemediği için pek çok fırsatı sağlık çalışanları aleyhine ne yazık ki yitirmektedir.


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Artık Hekimlere İnsan Gibi Davranın!

Mecburi Hizmet!

Vatandaşın kavrayamadığı; artık hekimlerin pek de aldırmadığı, devlet hizmet yükümlülüğü türü mecburi hizmet.

Bu sefer mecburi hizmeti eleştirmeyeceğim. Çünkü böylesine çağdışı bir uygulamanın eleştirilecek yanı yok; ama geliştirilebilecek çok yanı var!

Bazen düşünüyorum da;

Sağlık Bakanı olsam böyle bir yola başvurur muydum?

Bilemiyorum…

Ama Nişantaşı’ndaki hoca muayenehaneleri yerine; biraz da genç hekimlerin sorunları ile ilgilenilse, bu sürecin daha az travmayla atlatılabileceğine inanıyorum.

Bazı öneriler sunacağım ve her zaman ki gibi uygulanmasını umacağım:

1-      Burası Muş’tur yolu yokuştur, giden gelmiyor, acep nedendir, demek yerine; Mecburi Hizmete giden hekimlerin istekleri doğrultusunda “kademeli olarak” üst bölge tercihi yapabilmelerinin önü açılmalıdır. Türkiye’nin daha yaşanabilir yerleri, sadece “yaşını başını almış hekim ağabeylerimizin” kuralarında çıkmamalıdır. Ne demişler umut fakirin ekmeğidir. Gençlerin umutlarını yok etmeyin.

2-      “Uçmayan kalmasın” sloganıyla her yere uçan devlet havayollarımız; boş koltukla gideceğine, arada hekim arkadaşlarımızın aileleri ile kavuşmasına yardımcı olabilir, bu iş için de çok cüzi ücret alarak aile bütçelerimize katkıda bulunabilir.

3-      Yine devlet havayolları hekimlere 5.000 mil verip onları avutacağına, adam gibi cip kartı verip doktorların kendilerini iyi hissetmelerini ve özel hizmet almalarını sağlayabilir. Sonuçta güvenli ve sağlıklı uçuşların teminatı o uçaklardaki hekimlerdir.

4-      Özellikle taşrada görev yapan orta ve alt düzey bakanlık bürokratlarının genç hekimlere “adam gibi davranması” sağlanabilir ve genç hekimlerin bu yöndeki şikayetleri merkez tarafından hemen dikkate alınabilir. Bilgi birikim ve kültür bakımında birçok orta ve alt düzey bürokrattan çok ileri olan genç hekimlere bu kişilerin yaptığı manasız uygulamalar, doğal olarak gereksiz gelmektedir.

5-      Mikroskobu olmayan yere patolog, ameliyathanesi olmayan yere cerrah atandığında

, bu hekimlerin çalışma talepleri dikkate alınmalı; istedikleri ne varsa önlerine yığılmalıdır. Devletimiz zengindir, kuramayacağı laboratuar ve inşa edemeyeceği ameliyathane yoktur. Yoksa öyle değil midir?

6-      Birçok doktor arkadaşımız gittikleri yerde barınma sorunu yaşamaktadır ve fahiş fiyatlara kendilerine ev kiralanmaktadır. Bu barınma sorunu Türkiye’nin dört bir yanını donatan TOKİ’lerin, hekimlere lojman inşaa etmesiyle çözülebilir. Hatta devlet bu hizmetin bir teşekkürü olarak, genç hekimlere çok düşük faizli ev kredileri verebilir. Neden olmasın?

7-      Sayın Sağlık Bakanımız Mehmet Müezzinoğlu’nun; Hekimlerin Sosyal Medya Platformu başta olmak üzere diğer birçok kardeş platformu hergün takip etmesini öneriyorum. Geri bildirimleri okudukça ne kadar haklı olduğumuzu göreceklerdir.

Kısacası ülkesi için anasını, babasını, kardeşini ve memleketini bırakıp uzak diyarlara giden bu insanlara, devlet önce insan sonra hekim muamelesi yapacak önlemleri artık bir an önce almalıdır.


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Biri Cumhuriyet mi Dedi?

Biri Cumhuriyet mi Dedi?

İstiklal uğruna canını veren şehitlerimizden,
Ekmeğini, çarığını, çorabını;
askerle paylaşan Anadolu köylüsünden,
Yüreğini düşmana siper eden,
Dağlarda direnişe geçen,
Ege efelerinden,
Vatanım ve memleketim diyerek,
Yola çıkan,
Sarı saçlı,
mavi gözlü liderden,
Yani,
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten…
Allah binlerce kez razı olsun.
Sizler sayesinde hür,
Sizler sayesinde bastığımız toprağın sahibi olarak yaşıyoruz!
Eğer bir gün istiklal ve cumhuriyeti savunma mecburiyetine düşersek,
Hiç kimse endişe etmesin,
Biz ordayız,
Söz konusu vatansa,
Müdafaa etmekten korkmayız!
Biri Cumhuriyet mi dedi?
Söz biter,
Oyun başlar.

tüm görüşleriniz için=>