Lütfen bu bilgiyi sevdiklerinizle paylaşın onları hayatta tutun!
Memleket seçime giderken, böyle bir başlığın ilgi çekici olduğunun farkındayım; ama zaten ilgi çeksin diye böyle bir başlık attım 🙂
Hayatımız seçimlerden ibaret…
Başkanı seçiyoruz, belediye meclisini seçiyoruz, muhtarı seçiyoruz, yemek seçiyoruz, eş seçiyoruz; ama konu hareket etmeye gelince yan çizip kaçıyoruz!
Kalp krizini önlemek için ne kadar Aspirin içmek gerekir? Lütfen bu bilgi notunu paylaşarak bilginin yayılmasına destek olun.
Türkiye’de her yıl yaklaşık üç yüz bin kişi kalp krizi geçiriyor ve bu kişilerin yaklaşık yüz bini hayata veda ediyor.
Böyle yazınca kulağa ne kadar da az geliyor değil mi?
Diğer bir deyişle her yıl 99 Marmara Depremi’nde kaybettiğimiz yirmi bin insanın beş katını kalp krizinden kaybediyoruz. Ya da her yıl üç stat dolusu insan kalp krizinden ölüyor.
Bunlar annemiz – babamız – kardeşimiz – eşimiz kısacası en yakınlarımız olunca rakamlar bir bile olsa anlamlı hale geliyor…
Halbuki söğüt ağacından elde edilen Aspirini düzenli kullanmak bu hastalığa karşı koruyucu olabiliyor.
Bu satırları okuyanların “bebek Aspirini olarak bildiği” günde 75 – 100 miligram düzeyinde aspirin kullanımı kalp krizine karşı koruyucu olabiliyor.
Lakin bu klasik bilgiyi artık güncellemenin vakti geldi.
Hiç kalp ve damar hastalığı olmayan 120 bin kadın ve erkeğin takip edildiği 10 klinik çalışmanın analizinde kilosu 70’in altında olanlarda 75 – 100 mg Aspirin kullanımının kalp krizine ve inmeye karşı koruyucu olduğu bulunsa da;
Kilosu 70’in üzerinde ya da obez olanlarda Aspirinin yeterli koruyucu etkiye sahip olmadığı tespit edildi.
Bu durumun sebebine ilişkin net bir bulgu olmasa da; fazla kilolu kişilerdeki esteraz enzimi fazlalığının Aspirin etkisini azalttığı düşünülüyor.
Peki, ne yapmalı?
Eğer kilonuz 70’in üzerindeyse 75 – 100 mg değil de “belki” daha fazla Aspirin almalı; ama ne kadar?
Bu konuda henüz herhangi bir ortak karar henüz söz konusu değil çünkü fazla miktarda aspirin tüketimi insanlarda çeşitli yerlerden kanama riskini de arttırıyor.
Önerilen ise kilonuz ne olursa olsun mevcut dozlarda (75 – 100 mg) aspirin almaya devam edip; yapılacak yeni çalışmaların sonucunu beklemek olduğu vurgulanıyor.
Siz o güne kadar şayet yaşınız 30’dan ileri ve aspirin kullanımına ilişkin bir risk faktörünüz yoksa mutlaka hekiminize danışıp aspirin kullanıp kullanamayacağınızı sorgulayın.
Son not: Kimler Aspirin kullanmamalı?
Aspirin allerjisi olanlar
Kanama hastalığı / yatkınlığı olanlar
Mide bağırsak sistemi kanama öyküsü olanlar
Aktif karaciğer hastalığı olanlar
Yaşı 21’den küçük olanlar
Kaynak: Weight-adjusted aspirin for cardiovascular prevention Lancet V392, I10145, P361-362
Zeytinyağı mı ayçiçek yağı mı? – Yemeklerde hangi yağı kullanalım?
Muayenehanemizde her gün tartıştığımız konunun ayrıntılarını bu sefer detayları ile anlatmak istedim:
Zeytinyağının obeziteyle mücadelede anahtar rol oynadığının altını çizerek ve herkesin doğru bildiğini sandığı üç yanlışı masaya yatırarak konumuza başlayalım:
Neymiş zeytin yağı ile kızartma yapılmazmış – hadi oradan!-
Zeytinyağının yanma ısısı düşükmüş -bre cahil!-
Zeytinyağlı yemek ya da kızartma yapılacaksa riviera ya da rafineri zeytinyağlarını kullanmak gerekirmiş -yok artık!-
Kızartma sağlığa zararlıdır diyerek ve buna aldırmayacağınızı da bilerek; hadi gelin en başından başlayalım:
Zeytinyağı nedir, nasıl elde edilir?
Zeytinyağı denince aklıma hep, kasım – aralık aylarında zeytin toplama işinde ailesine yardımcı olmak için benden rapor almak isteyen çocuklar geliyor. Oğlum okul var ne diye zeytine gidiyorsunuz dediğinizde de aldığınız cevap hep aynı oluyor: “ekmek parası doktor ağabey ne yapalım, kitapları mı yiyelim?”
Eğitim müfredatlarının özellikle tarımla uğraşılan bölgelerde o bölgelerin sosyodinamik ve zirai özellikleri gözetilmeden yapılması ne kadar büyük bir yanlıştır diyor, bu konuyu başka bir yazıya bırakıyorum.
Dönelim zeytine; zeytinler toplandıktan sonra dallarından temizlenir ve yıkanır. Ardından zeytinler kırıcı makinalarda kırılır parçalanır hamur kıvamına getirilerek ısı altında iyice yoğrulur. Bu esnada üç madde elde edilir.
Zeytinyağı
Kara su
Pirina maddesi
Elde edilen bu maddeler daha sonra santrifüje edilerek birbirinden ayrılır ve zeytinyağı elde edilir.
Şimdi bu noktada kavram kargaşasına son vermek adına bazı terimleri sizlerle paylaşmak istiyorum:
Öncelikle zeytinden elde edilen yağların neler olduğu ile başlayalım:
Bu zeytinyağı tipi en doğal zeytinyağıdır, zeytinlerin presten geçirilmesi sonrasında karasu ve pirinasının ayrılması sonucu elde edilir, doğrudan yenebilir.
Rafine Zeytinyağı (Olive Oil – İngilizcesi)
Ege ve Akdeniz Bölgesi’nde elde edilen zeytinyağlarının yarıdan çoğunun asit oranı yüksektir. Bu yağların piyasada tüketilebilir hale gelmesi için işlemden geçmesi gerekir. Yüksek asitli yani yemeye uygun olmayan “lampant*” zeytinyağlarının kimyasal yöntemlerle (kömür – kimyasal maddeler – fiziksel filtreler kullanılarak) rafine edilmesiyle elde edilir. Refinement işlemiyle bu yağların asidi sıfıra indirilir ne tadı, ne kokusu, ne rengi, ne de besleyici bir özelliği kalır.
Soldaki fotoğraf günümüzden 2000 yıl öncesine ait bir zeytinyağı kandiline aittir. Aydınlatma amacıyla kullanılan bu kandillerdeki yağlara işte lampant denir (lamba için zeytinyağı). Lampant deyimi buradan geliyor.
Pirina yağı (Pomace oil – İngilizcesi)
Zeytin sıkımı gerçekleşip, zeytinyağı ayrıldıktan sonra geriye pirina denilen -kötü kokulu- bir madde kalır. Bu maddeye çeşitli çözücüler katılır ve içinde kalan zeytinyağının açığa çıkarılması sonucu pirina yağı elde edilir.
Bu yağ yenmez fakat kozmetik sektöründe alıcı bulur. Bu noktada bir de böyle atık maddelerle değil de saf zeytinyağı ile elde edilen kozmetik ürünlerin ne kadar kaliteli olabileceklerini düşünün.
Piyasada satılan zeytinyağı türleri nelerdir?
Zeytinyağı marketlerde şu alt türlerde satılır:
Sızma (Extra virgin olive oil – İngilizcesi)
Natürel (Virgin olive oil – İngilizcesi)
Rafine (Refined / Pure olive oil – İngilizcesi)
Riviera tipi (Olive oil – İngilizcesi)
Sızma zeytinyağı nedir?
En fazla %0,8 oleik asit içeriğine sahip zeytinyağıdır. Doğal yağlar içerisinde en değerlisi, en hafifi, en sağlıklısı bu zeytinyağıdır. Koruyucu antioksidanlar (fenoller) açısından zengindir.
Natürel zeytinyağı nedir?
Oleik asit oranı %0,8 ile %2 arasında değişen zeytinyağıdır, ikinci kalitedir. Asitlik oranı haricinde sızma zeytinyağından farkı yoktur.
Rafine zeytinyağı nedir?
Oleik asit oranı %2’nin üzerinde olan zeytinyağlarının iki paragraf yukarıda anlattığım kimyasal işlemlerden geçirilerek yağ asidi oranının azaltılması ile edilen zeytinyağıdır. Tadı, kokusu, rengi ve tıbbi hiçbir yararı yoktur. Antioksidan kapasitesi yani fenolleri kimyasal işlemler sonucu yok olmuştur. Sözüm ona kızartmalarda kullanılması tavsiye edilir ama az bekleyin o aşağıda konuya geliyorum.
Riviera tipi zeytinyağı nedir?
Bence bir satış – pazarlama mucizesidir. Rafine zeytinyağının tüketiciye tabiri caizse -satmanın- farklı bir yoludur. Hiçbir işe yaramayan rafineri zeytinyağı (%60 – 80) ile ikinci kalite doğal zeytinyağının (%15 – 45) karıştırılması sonucunda elde edilen bir yağdır. Tadı kokusu besleyiciliği olmayan yağa koku tad vs. katmayı amaçlar. Asit oranı en fazla %1’dir. Sözüm ona yemeklerde bu yağı kullanın ki kokmasın denir -hadi oradan!. Besin değeri bakımından doğal zeytinyağının yanına yaklaşamaz bile.
Yağdaki asit oranı ne anlama gelir?
Zeytinyağı konusunu bu kadar detaylı anlatmışken; yağdaki asit oranı konusuna değinmezsek olmaz. Çünkü zeytinyağından hiç anlamayıp, yol kenarındaki organik teyzelerin sattığı zeytinyağlarına yaklaşıp bunun asit oranı nedir diye ukalalık yapan İstanbullarının bilmeden en çok sorduğu sorudur bu.
Bilmezler ki o teyzenin her gün yediği domatesi, biberi, patlıcanı özel jetleri olsa dahi yiyemezler İstanbul’da, bir de artistlik yaparlar yurdum insanlarına. Ağaçtaki turuncu “temmuz ayında portakal çıkmış” diye yemeye kalkıp yüzü buruşan İstanbullu gördüm ben… Neyse 🙂
Yağdaki asit oranı demek, o yağın içindeki oleik asit miktarı demektir. Örneğin zeytinyağının asit oranı 1 ise o zeytinyağının 100 gramında 1 gram oleik asit olduğu anlaşılır. Yağdaki asit oranı yağın kalitesini belirler fakat yağdaki asit oranının düşük olması her zaman o yağın kaliteli olması anlamına gelmez. Çünkü yağın kalitesi denince o yağın tadı kokusu acılığı hepsi beraber değerlendirilir. Buna zeytinyağının organoleptik özelliği denir. Yani bir yağ 2 asit oranına sahipken öyle bir lezzeti olur ki parmaklarınızı yersiniz. Zevkler renkler tartışılmaz lakin sırf asit oranı düşük diye de bir yağ olağanüstü kaliteli olmaz! Olaya bütüncül bakmak gerekir.
Zeytinyağı mı ayçiçek yağı mı? – Yemeklerde hangi yağı kullanalım?
Aslında buraya kadar yazılanlardan sonra sorunun cevabı ortada ama birkaç küçük bilgi notu daha ekleyelim. Neymiş efendim zeytinyağı ile kızartma yapılmazmış, kızartma ayçiçek yağı ile yapılırmış – Hadi oradan!
Her yağın bir yanma derecesi vardır. Rafineri edilmemiş soğuk sıkım ayçiçek yağının yanma derecesi 107 derece iken, sızma zeytinyağında bu ısı 220 – 230 derecelere ulaşabilmektedir. Rafineri ayçiçek yağında yanma derecesi 230 dereceye ulaşırken, rafinerizasyon sürecinde zeytinyağında olduğu gibi içindeki bütün olası koruyucu maddeleri kaybettiği için bu yağın kızartılması tamamen sağlığa zararlıdır.
Nedir bu fenol meselesi?
Kızartma hiç şüphesiz sağlıklı bir pişirme yöntemi değildir ancak pek çok insan için vazgeçilmezdir. Buradaki esas mesele kızartma sırasında ortaya çıkan zararlı maddelerin hangi yağ tarafından ne oranda engellenebildiği ile ilgilidir. Bu koruyucu kapasite o yağın antioksidan özelliği ile ilişkilidir. Koruyucu antioksidanlar ikiye ayrılır lipofilik antioksidanlar (tokoferoller – yağda daha çok çözünür) ve hidrofilik antioksidanlar (asidler, fenolik alkoller ve bileşenleri – suda daha çok çözünür). Tokoferoller pişirme sırasında 180 derecede parçalanıp inaktive olurken; bifenoller ve polifenoller yüksek ısı derecelerinde koruyucu özellik gösterir.
Sızma zeytinyağları ve naturel (doğal) zeytinyağları bu koruyucu maddeler açısından oldukça zengindir. Polifenoller pişirmede önem arz ederken, tokoferoller oda ısısında yağın bozulmadan kalması noktasından önem teşkil eder. Esasında tokoferoller ve fenolik maddeler beraber koruyucu özellik gösterirler fakat bu başka bir konunun yazısı. Sonuç olarak -görece- en sağlıklı kızartma zeytinyağında yapılandır. Fakat riviera ya da rafine zeytinyağında yapılan değil. Yukarıda da belirttiğim gibi ısıl işlemden geçen zeytinyağı koruyucu özelliğini kaybeder.
Kızartma sırasında açığa çıkan kanserojen serbest radikallerden vücudumuzu korumanın yegane yolu saf zeytinyağı kullanmaktan geçer.
Zeytinyağı kokuyor diyorsanız…
Şunu diyenleri anlayışla karşılarım – zeytinyağı kızartınca kokuyor- bu bölgesel bir özelliktir ve zevk meselesidir. Bazı bölgelerin zeytinyağları kokarken bazı bölgelerin zeytinyağları kokmaz, bu durum tamamen aromayla ilişkilidir. Damak tadınıza uygun aromayı keşfetmek size kalmıştır.
Özetle;
Sağlıklı zeytinyağı sızma zeytinyağıdır. Rafineri, riviera gibi reklam ürünü yağlardan dinlenin dinlenin kaçın, benden söylemesi.
Biotin hemen herkesin farkında olmadan kullandığı sıradan(!) bir vitamin, ama bakın ne oldu?
Soğuk bir kış akşamıydı. Hiçbir şeyden habersiz sahilde yürüyüş yapıyordu; birden sol koluna ağrı girdiğini hissetti. Daha fazla yürüyecek hali kalmadı. Hemen 112’yi aradı. Ambulans kendisini en yakın hastaneye götürdü. Kan tahlilleri yapıldı, hiçbir şeyi olmadığı söylenerek taburcu edildi. Yaklaşık bir saat sonra evinde ölü bulundu.
Son günlerde eczanelerden reçetesiz gıda takviyeleri alıp kullanmak oldukça çok moda.
Sağlıklı olacağım, güzel olacağım derken, hayatından olanların sayısı da git gide artıyor.
Yukarıda anlattığım gerçek olay geçtiğimiz günlerde Amerika’da yaşandı. Bu olay üzerine FDA (Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi) bir uyarı yayınladı.
Özellikle saç, tırnak ve cilt güzelliği için kullanılan B7 vitamininin (Biotin) bazı kan tahlillerinin yanlış çıkmasına sebep olduğu gösterildi.
Biotin için herhangi bir tüketim önerisi olmamasına rağmen; 19 yaşından büyük erişkinler için günlük 30 mikrogram alınmasının yeterli olduğu kabul ediliyor. Lakin piyasada bulunan vitamin takviyeleri bu düzeyin neredeyse 650 katına kadar biotin içeriyor.
İşte bu noktada yukarıda anlattığım acı olay FDA’nin bu konuda bir uyarı yayınlamasına sebep oldu.
Bu uyarıya göre yüksek dozda biotin; kullanımı kalp krizi geçirmeniz durumunda, acil serviste kalp krizi tanısı koymamıza yer alan laboratuvar testlerinin yalancı negatif çıkmasına sebep olabiliyor.
Yani gerçekte kalp krizi geçiriyorsunuz ama test yapılınca kalp krizi geçirdiğinize dair hiçbir bulgu saptanamıyor.
Peki, biyotin takviyesi hangi test sonuçlarını etkiliyor?
Tiroid fonksiyon testleri
Gebelik testleri
Kansızlık testleri
Kanser testleri
Kalp testleri
Hormonla ilişkili diğer testlerin yüksek ya da düşük çıkmasına sebep olabiliyor.
Bu bağlamda küçük bir uyarı da bizden gelsin ister reçeteli olsun ister reçetesiz kullandığınız tüm takviyeleri doktorunuzla paylaşın.
Lüzumsuz yere ister doğal olsun isterse ilaç takviye kullanmayın.
Ve unutmayın; fındık, et, balık, mantar, yumurta ve bazı sebzeleri (ıspanak ve brokoli gibi) içeren sağlıklı bir diyetten yeterli biotin alabilirsiniz.
Sağlıklı gelecek, bilinçlenmekle mümkün!
Siz de bu bilgiyi sevdiklerinizle paylaşın, ömürlerine ömür katın!
Uzm. Dr. Özgür NİFLİOĞLU
İç Hastalıkları ve Fitoterapi Uzmanı
Obezite – Diyabet – Tiroid / Sağlıklı Yaşam Merkezi
Hemen hemen her gün iç hastalıkları polikliniğinde en sık duyduğum cümleler şunlar:
“Yürüyorum, yürüyorum ama kilo veremiyorum!”
“Falanca yerden, filanca yere kadar gidiyorum ama bir türlü eriyemiyorum.”
“Akşamları spor yaptığım için tüm günüm tükenmiş geçiyor!”
Peki, nerede hata yapılıyor?
Gelin anlatayım:
Sadece dümdüz çok hızlı ya da yavaş yürüyerek kilo verebileceğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz.
Hiç şüphesiz ki akıl ve vücut sağlığı için hareket hayati öneme sahip ancak söz konusu mesele kilo vermek olunca sadece ve tek başına egzersiz yapmak size kilo verdirmez hatta aldırabilir.
Hatta her gün “istemeden” spor ya da yürüyüş yapacak olmanın içinizde yarattığı stres – hah işte ben dediğinizi duyar gibiyim –sizi strese sokup daha da fena hale getirebilir.
Bu sebeple spor sadece makul ölçülerde ve mantıklı bir şekilde yapıldığında kilo verdirir.
Hadi bir soruyla başlayalım!
Kullandığınız araba şehir içinde mi daha çok yakıt tüketir yoksa şehir dışında mı daha çok yakıt tüketir?
Cevap basit; tabi ki şehir içinde!
Neden peki?
Sık sık dur kalk yaparız da ondan…
Şehirlerarası yolculukta ise aynen yürürken olduğu gibi standart bir hızda standart miktarda yakıt tüketiriz.
Bu sebeple aslında uzun yürüyüşlerde vücudumuza istediğimiz kaloriyi yaktıramayız.
Hatta ve hatta vücut bu uzun yürüyüşlerde tükenmemek için aldığı gıdaları yağa çevirerek daha uzun süre ayakta kalmanın ya da dayanmanın yollarını arar.
Metabolizmamızın temel mantığı az enerji çok iştir, aynen reklamlardaki gibi!
O halde kilo vermek için nasıl spor yapalım?
Cevap çok basit; kendinizi şehir içinde giden bir araba gibi düşünün. Çok yakıt tüketmek için yani yağlarınızı yakmak için “kısa ara gazlarla” yüksek enerji harcanan sporlar yapın.
*Mesela bisiklete binin önce biraz ısının ardından pedalı çevirebildiğiniz kadar hızlı çevirin yorulduğunuz anda bırakın, sonra tekrar çevirin.
*Bunu gücünüzün yettiği kadar ama kendinizi de tüketmeden hırpalamadan çok kere tekrar edin.
*Ya da müziğin ritmine kapılarak zumba yapın!
*Ya da havuza girin önce biraz ısının sonra yüzebildiğiniz noktaya kadar hızlıca yüzün.
*Spor yaptığınız alanın altyapısı müsaitse önce hafif bir yürüyüşle ısının sonra deparlı bir şekilde koşun.
*Sonra tekrar sakin sakin yürüyün.
Bu dediklerimin sağlıklı bireyler için geçerli olduğunu kalp, akciğer vb. hastalıkları olanlarda bu tarz efor gerektiren sporlar hususunda öncelikle bir check – up yapmamız gerektiğini özellikle belirtmek isterim.
Kısa yoğun sporlar kan şekerinizi düşürerek metabolizmanın şeker ihtiyacını “o göbeğinizde depoladığınız yağları” yakarak gidermenize yardımcı olur.
Bu şekilde yaptığınız farklı tempolarda ve farklı sürelerdeki etkinlikle, gerçekten kilo vermeniz mümkün olur.
Sözün özü öyle çarşı pazar yürüyüşü gibi kilometrelerce yürümeniz size yağ bağlatmaktan ve yağlarınıza yağ katmaktan başka işe yaramaz.