Süleyman, kırkıncı yaş gününü henüz kutlamıştı. Yeni güne ciğerlerinin parçalandığını hissedecek kadar şiddetli bir öksürük atağıyla uyandı. Yataktan kalkarak, leylak rengi bordürlerin süslediği banyoya kendini güçlükle attı. Eline aldığı dantelli beyaz havlunun ortasında göllenen kanla panikledi. Ardından gelen öksürük atağında lavabo kanla boyanacaktı.
Sanki Azrail çevresinde usulca tur atmaktaydı…
Aslında bu öksürük illeti neredeyse altı aydır vardı, çaresiz hastane yollarına düşmüş, birçok farklı doktora görünmüş, onlarca film çektirmiş, sayısız tahlil yaptırmış ve bir sürü ilaçla mutlu(!) bir şekilde evinin yolunu tutmuştu. Peki, neden hala kurtulamamıştı bu iç parçalayıcı illetten?
Süleyman, derman için başvurduğu doktorun en iyi ihtimalle sekseninci hastasıydı.
Yorgun, argın, bezgin ve performans baskısı altında “bir şekilde” bakılan sekseninci hasta…
Yanlış sağlık politikalarıyla kurban verilecek sekseninci hasta…
Birkaç dakikada üstünkörü reçetelerin yazıldığı, sırf hasta tatmin olsun diye tahlillerinin istendiği, hastane idarecilerin: “bakın, bakın daha çok hasta bakın” diye ağızlarından köpük akıta akıta bakılmasını dikte ettiği sekseninci hasta.
Hatta seksen, doksan, yüz, yüz ellinci hasta.
Ankara’dan, Suruç’tan, Reyhanlı’dan daha büyük bir bombaydı atılan!
Milyonlarca kişiyi ölüme terk etmekti…
Süleyman o öğleden sonra kalan tüm gücüyle elindeki tetkik yığınını topladı. Randevu aldığı yeni doktorun kapısını ümitle çaldı. Süleyman gittiği genç doktorun yirmi ikinci hastasıydı. Doktor, Süleyman’ı tepeden tırnağa soydu; şikâyetlerini hikâyesini ayrıntısıyla sorguladı, kalbini, akciğerlerini dinledi, karnını muayene etti, tansiyonunu ölçtü, nabızlarını hissetti; Hipokrat’tan bu yana gelen sanatsal geleneği Süleyman’da tecrübe etti…
Ne tahlil istedi ne de film…
Tanı basitti: Gün geçtikçe zayıflayan, kesik kesik öksüren Süleyman tüberküloza yakalanmıştı. Sadece on dakikalık bir muayene ve çekilen onlarca akciğer filminden birine bakmak, altı ay gecikilse de Süleyman’ı ölümden döndürmeye yetmişti.
Hastasına on dakika ayırıp, onu hayata bağlayan genç doktor Hekim Hareketi Derneği’nin başlattığı “her hastaya en az on dakika muayene” eylemindeydi…
Hekimin ve hastanın hakkı olan “zaman” için eylem yapmak, sadece Türkiye’de olabilirdi…
Bize on dakika verin, size şifa verelim.
Lütfen…